29 Temmuz 2008 Salı

Kısa bir TOFU Tarihi...

berrin açılmış dedi ki...
seninle aynı fikirdeyim nilambara

gülçin yazmalı - nilambara yazmalı -editör mutlaka yazmalı diğer tofugrup üyeleri sizlerde yazmalısınız.. çiğdem de yazmalı
meraklanmayın ben akla zarar yazılarıma devam ederim...
bu nasıl çelişki kimse yazı yazmıyor
okur ikiye katladı...
ozan sen nerelerdesin ?
şu sıcak havada - denizle - suyla alakalı yazı olsa süper olurdu...
25 Temmuz 2008 Cuma 09:33



*******


Sevgili Berrin, bu yukarıya kopyaladığım yorumun ile beni yaklaşık 2 sene öncesine götürdün...
*
Ankara’da harika bir Kasım akşamı, belki de Aralık.... tam hatırlamıyorum, bakmak lazım, Tofu’nun ilk yazılarına dönmek lazım...
Berrin’in evinde yine bir sevgi sofrası ve etrafında toplanmış 8 kişi (Berrin, Brajeshwari, Brajabanita, Anushila, Subhankari, Indrani, Jahnabi ve ben)
Harika bir akşam... yemekler harika, sofra çok şık... Herkes harika, çok şık, çok keyifli...
Sohbet harika, çok renkli çok dolu, hayata dair herşey o şık masanın şık sohbetine dahil...
*
Ve ilk öneri sevgili Brajeshwari’den geliyor... “Bir blog açsak, hep birlikte, tüm bu paylaşımlarımızı orada devam ettirsek, böyle arada bir buluşmalarla sınırlı kalmasa, daha sık daha çok paylaşsak”
*
Sanırım bu tarz bir cümleydi, tam hatırlamıyorum ama içeriği, anlamı bu tarz bir cümleydi... Biran duraksadığımı hatırlıyorum... Blog kültürüne çok yabancıyım, nedir ne işe yarar, ne yaparız kestiremiyorum dolayısıyla pek fikir de yürütemiyorum ama genel görüşe katılarak “aa evet neden olmasın, çok da hoş olur” diyorum, tam olarak neye olur dediğimi bilmeden...
*
Ve ertesi günlerde Brajeshwari hızlı bir başlangıç yapıyor, hepimize gönderdiği maille blog için planlarını ve hem planlar hem de özellikle bloga konacak isim ile ilgili önerilerimizi istiyor... Ben hala işin ciddiyetinin çok da farkında olmadan, yoğun iş tempomun içinden ciddiye alınmayacak kadar saçma 1-2 isim önerisinde bulunuyorum ve doğal olarak sıralamaya bile giremiyorum... :)
*
Sonra, Brajeshwari’den yeni bir mail geliyor... Blog için bulduğu isim ve neden o isim olduğuna dair harika bir açıklama... hepimiz çok seviyoruz bu ismi ve ifade ettiklerini... ve oy birliği ile yeni beraberliğimizin temellerini atacak olan blogumuzun ismi “Tofu Grup” oluyor... ve hizmete açılıyor...
*
İlk günler hergün heyecanla takip ediyorum, nedir ne değildir ne işe yarar nasıl kullanılr vs anlamaya çalışıyorum ve yazılan her yazıyı su gibi okuyorum... Bu paylaşımdan çok keyif almaya başlıyorum, o dönemdeki yoğunluğumun içinde bulduğum en ufak boşluğu bile hayatıma yeni giren bu kavramla doldurmaya çalışıyorum. Yazılar üst üste birikiyor ama ben hala izleyici konumundan çıkamıyorum, üye olmayı başaramıyorum... nedenlerini araştırmaya da yazı yazmaya da vakit bulamıyorum... ve günler sonra nihayet büyük gün geliyor ve ilk girişimi yapıyorum... Sonra... Sonrası kendini üretiyor ve hergeçengün oynamak, oynadıkça yeni birşey öğrenmek ve öğrendiklerimi uygulamak ve büyük bir açlıkla her konuda herşeyden bahseden yazıları sürekli üretmekle geçiyor. Ve öyle bir an geliyor ki, çok koştuğumu ve arayı çok açtığımı düşünüp, durma ihtiyacı hissediyorum... Sonra böyle koşmaya üretmeye alışıp duramadığımı farkediyorum ve özgürce, kimsenin hakkını, alanını gasp etmeden daha daha fazla koşmak için yeni bir alan arayışı ile Tofu Gruptan ince sazın doğuşunu izliyorum keyifle... İnce saz da özgürce koşmaya devam ederken de hala büyük bir zevk ve merak ile Tofu Grubu takibe devam ediyor hatta ara ara hızımı alamayıp ufak turlar da atıyorum...
*
Buarada Tofu Grup, emeklemeye başladığı ilk günlerden itibaren hızla harekete geçiyor, 8 kişi ile çıktığı yolda 15 ayrı rengi aynı güzellikte barındıran bir gruba dönüşüyor... Ve sürekli üretiyor... Her güzel şeyde olduğu gibi Tofu Grup ta zaman içinde kabına sığamamaya başlıyor ve kendi içinden yepyeni harika yeni bloglar doğuruyor... İlahi Tatlar, Yansıma ve Yanılsama, İnce Saz, Dengede Reiki, Mevsimlerden Roma, Bulut, Aşka Dair.... hiçbirini diğerinden ayırt edemediğim ve herbirinin Tofu Grup şemsiyesi altındaki büyük bir ailenin fertleri olduğunu düşündüğüm bu bloglar da büyüyüp, serpilip birer yetişkin olarak kendi renkleri ile dolu dolu yoluna devam ediyor.
*
Ve an geliyor, şemsiyenin renkleri azalıyor... Tofu Grubu büyük ve keyifli bir aile yapan tüm renkler birer birer kendi yoluna gittikçe, aile yalnızlaşıyor, sessizleşiyor, özlem çekiyor... Eski kalabalık, rengarenk, coşku dolu günlerin özlemini çekiyor...
*
Ben çok özlüyorum... Biliyorum sizler de özlüyorsunuz....
*
Sevgili Brajeshwari, hiç sesimi çıkarmadım, özgür olmak isteğini anlayışla karşılamaya çalıştım ancak bukadar insanı aynı şemsiye altında büyük bir üretkenlikle toplayan, önayak olan kurucu editör yine burada olmalı... Ara sıra da olsa o lezzetli, dolu dolu satırları ile Tofu şemsiyesinin tekrar dimdik durması için sapından tutmalı... çok yakında bu şemsiyeyi tekrar ele alacağını ummak istiyorum...
*
Sevgili Brajabanita, hani çocuklarla annelerle ilgili anlatacakların... Çok beklettin, hadi artık... bizleri güzel paylaşımların ile düşündürecek ve gülümsetecek satırlar geleceğini biliyorum ve bekliyorum hala umutla...
*
Sevgili Anushila, hani diyorum ara sıra o güzel “Perşembe sohbetlerin”den kısa kısa alıntılar yapsan buraya... O dolu dolu güzel sohbetlerinin kısacık özeti de olsa paylaşsan burada bizlerle... sen bana yolla, ben zevkle yerleştirir süslerim :)
*
Sevgili Subhankari, uzun zaman oldu... o inanılmaz lezzetteki, düşündüren, gülümseten zengin içerikli yazılarını özledim... minicik bir zaman ayırsan kocaman bir yazı çıkaracağından eminim, lütfen minik bir zaman :)
*
Sevgili Indrani, o aksak aksanını, deli dolu hallerini, evin yaramaz kızını özlemeyen yok eminim... Istanbul’u senin gözünden izlemek ayrı bir zevk, oralara gidip lütfen unutma buraları...
*
Sevgili Jahnabi... okul bitti... yaz sezonu bitmeden yazacak çok vaktin ve çok konun olacağını biliyorum... geçen yıl ki güzel tatil anıların üzerine yenileri gelecek, şuanda biriktiriyorsun ve biriktirdiklerini zevkle bekliyoruz... ve yakın tarihte birikecek başka güzel anıların olacak, lütfen onları da paylaş bizimle, birlikte büyüyelim :)
*
Sevgili Betül, tamam buaralar sana biraz izin.... ama 1-2 ay içinde bize muhteşem haberlerle döneceğini ve ardında bıraktığın boşluğu kısa sürede dolduracağını düşünmek istiyorum. Kocaman bir hayal dünyasına sahip güçlü, azimli “pembe etekli amazon”u özledik ve itiraf edeyim, senin minik adımlarla da birlikte büyümek için sabırsızlanıyorum :)
*
Sevgili Navanalini, senin gözünden senin dilinden Hindistan ayrı güzel di... seni de senin Hindistan’ını da özledik ve tabii ki diğer tüm renklerini de...
*
Sevgili Gülçin, gördüğün gibi hala azimliyim, kararlıyım... birkaç parmak bal ile çok uzun süre idare ettik, uzun zamandır ne yazı ne yorum ne cevap... kararlıyım, peşini bırakmamaya. Bir gün bir anda çıkacaksın ortaya tüm biriktirdiklerinle.... sadece ummuyorum, biliyorum... hadi lütfen... :)
*
Sevgili Mehtap, mevsimler ara sıra Roma’dan buralara da uzansa, o güzel kadının güzel esintilerini bu şemsiyenin altında da görsek, hatta biraz da Gülçin’e şantaj falan yapsan... hani kardeşindir, bilirsin motive etmenin yollarını :)
*

Sevgili Selma, Efla'nın minik adımlarla yürümeye başlaması ve birkaç parmak lezzetli bal derken Efla koşmaya başladı ve sen çok meşgul bir döneme girdin... Ama, yine de lütfen birkaç minik zaman ayırıp lezzetli lokmalarından sunsan yine ara sıra...

*

Sevgili Ozan, biranda ortaya çıktın biranda harika bir renk kattın ve aynı hızla yok oldun, tıpkı karabatak misali... :) şaka biryana, şuaralar bir belgesel üzerinde çalıştığını söyledi Berrin... ortaya harika bir çalışma çıkaracağından eminim, merakla anılarını paylaşımlarını bekliyoruz, ilk fırsatında...
*
Sevgili Fatih.... ne desem bilmem ki... minik bir adımla ama güzel bir renkle, bunca bayanın olduğu bir gruba büyük bir cesaretle adım attın ve çok da hoş bir yer edindin, keyifle izlendin... ama Sevgili Fatih, ne yaptın öyle... kendi halimizde çoşku dolu, kişisel gelişim falan derken sen biranda ortalığı karıştırdın, yeni yollara saptın, adımlarını büyüttün ve kızma ama adımların öyle değişken ve hızlı ilerledi ki sana yer açmak için kaçıştı herkes :) ne yapsak, acaba sana yeni bir blog mu açsak... hani sadece sana ait, dilediğince, özgürce yeraltı yerüstü tüm yollara istediğin hızla sapacağın, koşacağın, sürekli liste başı olacağın yepyeni taze bir blog... ne dersin? ben hazırım her türlü desteği vermeğe :) şaka bir yana, Fatih Mika’ya ait bir blog cidden güzel fikir, Tofu Grup şemsiyesinin altında yeni bir sayfa daha.... hadi adını düşün, içeriğini hazırla yapalım, şöyle sergi tadında, gökkuşağı renklerinde... ve tabii Tofuyu da ihmal etmeden ama kimseyi de kaçırmadan ;)
*
Sevgili Çiğdem, Berrin haklı, ara sıra konuk gelsen, o güzel radyo sohbetlerini özet te olsa bizlerle paylaşsan, yep yeni renkler katsan...
*
Hatta isteyen herkes konuk gelse... Mehtap’ın başlattığı harika girişimi gelenek haline getirsek, konuklarımıza kapımızı sonuna kadar açsak...

Ve Sevgili Berrin, seni sona sakladım, Tofu Ailesinin en vefakar en fedakar bireyi... ve tabii ki en üretken... iki yeni harika blog üretmiş olmana rağmen Tofu şemsiyesini hiç bırakmayan, akla zarar, en dramatik konuları bile hem düşündürüp hem gülümseterek okutan o muhteşem şiirsel yazılarına sakın ara verme lütfen... Ve yukarıdaki youmun ile uzun zamandır zihnimden akanları satırlara dökme fırsatını verdiğin için çok teşekkürler...

Sevgili Tofucanlar ve sevgili konuklar, Tofu Grup yaz aylarını sakin geçirmeye alışkın olsa da bu durağanlık bu sakinlik fazla, hiç yakışmıyor Tofu Gruba... Lütfen, hep birlikte soluklaşan renkleri tekrar canlandırıp, gök kuşağı renklerini tekrar taşyalım bu güzel şemsiyemize... Kimbilir belki hep birlikte harekete geçersek, canlanırsak bizleri biraraya toplayan, yeni açılımlar yapmamızı sağlayan ilk adımları atan Sevgili Brajeshwari de yuvaya döner... Ne dersiniz? Bu güzel aile tüm renkleri ile hep birlikte coşku dolu günlerine dönmeyi hak etmiyor mu?

Sevgilerimle,
Nilambara dd
28.07.2008

Tatile Giderken


Birilerimiz coktan tatilden dondu, ama benim gibi ( yarin) hala gidecek olanlariniz vardir. Giderken yasayan duzenimizin yasamini devam ettirmek her zaman kolay olmuyor. Bu yasayan duzenimizin icinde evdeki kuslarimiz, kedilerimiz ve ciceklerimiz var. Kuslarin uzun sure evde sag salim kalmalarini saglayan sistemlerim de var. Fakat bugun her evde olan bitkilerin tatil suresince sag kalmasini saglayan su sisteminden bahsedecegim.

Bu sistem balkon dahil butun alanlardaki cicekler icin uygulanabilir. Gerekli malzeme sadece elbise torbalarina benzeyen sefaf plastik torba. Torbanin buyuklugune gore icine birden fazla saksi koyabilirsiniz.

Bu sistem bitkinin bulundugu ortamdaki suyu kaybetmemesi uzerine kurulmustur. Buharlasan su torbanin uzerinde tekrar kati su haline gelip torbanin dibine inmekte ve toprak tarfindan emilmektedir.

Iyice suladiginiz cicegin saksisini naylon torbanin icine yerlestirin. Torbali saksiyi saksi altliginin uzerine koyun ( saksi altligi hicbir zaman torbanin icinde olmamali. Cunku buharlasip geri donen su saksi altliginin disinda kalip bitki tarafindan tekrar kullanilamiyor.)

Naylon torbanin orta kisimlarina bir cm. kare capinda uc-dort delik acin. ( Bu delikler bitkinin hava almasini sagliyor ve icerde mantarlarin olusmasina engel oluyor.)

Eger bitkinin kendisi naylon torbayi dik tutamiyor ise, torbayi ust kismindan bir yere baglayin.

Bitkilerinizin (balkonda ise) gunesi dogrudan almasini engellemek icin golge yapacak hasir ve benzeri malzemeler kullanin.

Bu su sistemi ile cicekleriniz iki-uc hafta sorunsuz yasayacaklardir. Benim bes hafta yasattigim ciceklerim dahi oldu. Yukaridaki fotograflar uc haftalik bir tatil donusunden sonra cekilmislerdir.

Fatih Mika 29 Temmuz 2008 Roma

hayata dair konular iyidir...

içimdeki
yetişkin
aklı başında
ağırbaşlı
kadını dışarı çıkarmaya
karar verdim
öyle işte
karar verdim
etek döpiyes şartmıdır ?
radikal değişiklikler
zormuş
kararlılık gerekiyor

karısının kafasına
dışkı
boşaltan
sevan nişanyan ın
yaptığı eylem
iğrenç
lakin
yaratıcı ...
kendini kaybetmek
böyle birşey olmalı
rezalet
zihnime kazındılar


ergenekon
senaristlerinde
iş yok
konu dağıldı
toparlayamıyorlar
sanık sayısının
fazlalığından
dolayı
mahkeme salonu
dar gelmiş
genişletmek için
salonun
duvarlarını yıkmışlar
neden
birileri çıkıp
kesin şu rezaleti
demiyor ki
musluklardan
akan suyun rengi
sarı
tiksiniyorum
sarı rengi veren ne ?
merak ediyorum...
yani
çok istiyorsa
gidip yıksın
odtü binalarını
güçlü kim
göstermek için...
farketmez ki
musluktan akan
suyun rengi sarı
1. ve 3. fotoğrafı ben çektim
2. fotoğraf irem durdağ ın

24 Temmuz 2008 Perşembe

Sevgili Gülçin, izninle...

Sevgili Gülçin,
AŞKA DAİR isimli blogundaki bu yazını tesadüfen gördüm, çok da hoşuma gitti... Bu güzel yazın TOFU Grup'da paylaşmalı, gönlüm el vermedi bırakıp geçmeye...
İzninle, buraya taşıyorum, umarım sence sakıncası yoktur... :)
Sevgilerimle,
Nilambara
*
*************************************
*
OYLECE KALDI
*
Kursat Basar’in kitaplarinin hepsini okudum. Ilk kitabini okudugum gun asik oldum. Tv de program yapmaya basladiginda yillar once cok mutlu olmustum. Bir siklik vardir bir farklilik. Davranislarinda, ,konusurken sectigi kelimelerde,ifadesinde. Aski cok guzel anlatir,asik erkegi cok guzel tanimlar,kadina soylenecek ask sozlerini cok guzel secer. Tabii yazar olmanin getirdigi avantaslari var bunda ama hepsi o degil. Baska seyler var onda beni etkileyen.Tarifi zor. Son kitabini bulabilmek icin dolasirken internette Emin Colasan’in son kitabina rastladim.Encok satanlarin basinda. Maalesef ben istedigim kitabi bulamadim ama Colasan’in kitabini gorunce Hurriyetten atildigini anladim.Secimlerden sonra gazete okumuyorum ama O’nu daha once atmislar.ne kotu. Boylece secimlerden once de gazete okumadigim cikti ortaya. Basta Mehtap olmak uzere uyarildim, Heryerde soyleme cahilligin ortaya…Her insan baska bir renk getirir aslinda oldugu ortama. Hep gri giyinen insanlar toplulugunu dusunun ne ruhsuz olur degil mi??Uzuldum.Ama en cokta koktum.
*
Son zamanlarda her Tofu’yu acisimda birinci yilimiza yaklasiyoruz yazisini gordukce kalbimde sikismalar basladi. Yazi yazmak lazim.
Berrin arada soruyor niye yazmiyorsun? .
Mehtap soruyor napiyorsun??
Valla hic.
Oyle degil tabii.
*
Taaaaa eskilere gidersek Betul’un panolara konulan guzel kiz resimlerinden sonra kafam karisti. Burda panolarda birden yakisikli erkekleri gormeye basladim.Estetik cerrahlar kendi reklamlarini kendi fotograflariyla yapiyor. Hepsi cok bakimli ,hepsi cok sik, hepsi cok yakisikli,hepsi cok guvenilir gibi. Zor is.Yazsam diye hazirlandim. Oyle kaldi.
*
Derken Nilambara’nin kaktusleri derken,Fatih’in yolda gorup opup basima gotururum hemen dikerim dedigi sardunyalar, obur cicekleri, Hemen ciceklerimi cektim bahcede .hepsini baska renk dikmistim.Hepsi oyle guzel actiki. Babamin cicek sevgisini annemin bunu atalim derken babamin olur diyip hemen baska saksilara dikisi evde saksi azaltmak icin cabalayan anneme karsi babamin saksilarinin dogurdugu ucuzleri besizleri yazsam dedim oylece kaldi.
*
Italya’da yasayip Amerikan sinamasina giden birde disarida oturacak yer yok diye sikayet eden Mehtap. Italya’da Italyan sinemasina gidilir. O gittigin gercek Amerkan sinemasi olsa degil koltuk, acilir kapanir yatak olanini koyarlar birde eline tereyagli popcornla large coke verirler insanlar rahat etsin bir daha ki sefere yine gelsin diye. Cok yazmak istedim. Oylece kaldi.
*
Derken su tafik yazilari. Hem uzucu hem sikintili. Benim de kendime gore sikintilarim var burda .Trafik isigi olmayan yerlere geldigimde her seferinde kim onden gecicek diye verdigim mucadele. Herkes yolu birbirine ikram ediyor. Nolur once siz buyrun.,olmaz valla siz ince geldiniz,siz gecin. Birkac dakka suren bakismalar. Her sabah ayni dert. Bir gun desem bizim memlekette sofor dedigin takar vitese basar gaza trafikte kibarligin luzumu yok annadin mi. Yaziyim dedim.Yazamadim.
*
Sonra Berrin’in Ilahi Tatlari. Bakarmisiniz su tariflerin guzelligine,su ikramin sikligina. En az 50 kisinin yorum yazmasi gerekir oraya. Arkadasim diye degil ama ne sululuk var ne luzumsuz laf. Anlayan anlar. Uyanin blogcular,uyanin yorumcular diyim dedim. Oylece kaldi.Sonra cok uzun yazilar zor okunuyor diyen birinin birden cok uzun yazilar yazmaya baslamasi banada okudun mu ha okudun mu diye sormasi. Hatirlatsam dedim eskileri. Yazamadim. Oylece kaldi.Sonra biraz ask tan bahsetmek istedim. Oturup ask siirleri okudum. Cekimler yaptim kendi kendime evde.Tofu’ya gondermeye calistim. Basaramadim. Editorun sen ya bana yolla ya you tube dedigini duymamazliktan geldim. Offf basaramadim iste dedim. Oylece kaldi.Liste daha uzun. Her yaziyi okuduktan sonra iste hep cinlikler gelmeye basladi dilimim ucuna. Yazsam bir turlu yazmasam icimde bir sikinti. Herseye muhalefet olmaya calisiyorum.Hep komik yorumlar yazmak istiyorum .Yazmasam daha iyi dedim. Ama icimdeki sikinti gittikce buyumeye basladi Tofu’ nun yildonumu yaklastikca.
*
Ya dedim. Simdi bunlar beni nasil aldilarsa birinci yil serefine atarlarmi blogtan. Bak Colasan’in gozunun yasina bakmamislar . Baska tanidigim blogta yok ortada kalirim.Ama atmadilar. Cok mutluyum.Ve bir gun birinci yil yazisini ve fotograflari gordum.Baktim guzel gorunuyorum. Ben bu fotograflarin icinde olmasaydim nasil ic cekerdim ufff su gruba bak diye dusundum. Yaz artik Gulcin dedim yaz. Anladim ki bu ise ASKLA sikica sarilmak lazim. YASASIN ASK YASASIN TOFU
*
December’o7

18 Temmuz 2008 Cuma

Sinou

Sinou

Kızgın ağustos güneşinin, poyrazın Karadeniz’den sürüklediği berrak serin suları henüz ısıtamadığı; daha utanmayı öğrenemedikleri için kızaramamış kırlangıç balığı yavrularının, mavi-yeşilli yüzgeçleri ile şeffaf suların çırpıntılarının, denizin dibindeki kumların üzerinde ışıktan yaptığı kıpır kıpır ebruların arasına gizlendiklerini sandıkları; tekir balıklarının, bir kadının dolgun göğüslerindeki inci bir kolye gibi dağılıp dağılıp toparlandıkları, beyaz bıyıkları ile kumları karıştırarak yiyecek aradıkları bir yaz sabahı.

Ben, ilkbaharda altlarını laciverde, üst kısımlarını maviye boyadığımız; küpeştelerine beziryağı ve vernik çektiğimiz kayığın; iskarmozuna yağlı kayışlarla bağlanmış kürekleri gıcırdatarak ağır ağır çekiyorum. Havada sadece kayığın yardığı dalgalar ile küreklerden damlayan suların sesi var. Üzerimizde martılar dolaşıyor. Sinou yanıbaşımda kulaç atıyor. Hedefimiz Menekşe’den Kalinora Burnu’na kadar gidip gelmek. Aşağı yukarı beş kilometrelik bir mesafe bu.

Suları kulaçlıyan Sinou’nun terleyen sırtı artık su tutmuyor. Yuvarlak su taneleri bronzlaşmış derisinin üzerinden kayıyorlar. Sinou suların içinde neler görüyor, aklından neler geçiyor bilmiyorum.

Sonra dönüp Haylaf Plajı’nin duvarlarından karides süzeceğiz. Atatürk Köşkü’nun önündeki kırmalıkların üzerine sandalı demirleyip, pirçon zogalarımızın kurşunlarının üzerini çakı bıçağımız ile temizledikten sonra civa ile parlatacağız. Yem olarak karides taktığımız parlak pirçonu denize, masallar dünyasının balıklarına atacağız. Biz hep büyük balıklar, iri karagözler, eşkinalar, mercanlar düşlerken; karideslerimizi kuçüçük izmaritler çalacaklar. Ama akşamüstü kayıkhaneye dönerken yinede elli parça ispariyi, birkaç iri istavriti livara koymuş olacağız.

Anılarımız, çoktan hücrelerimizde erimiş elle tutulamayacak kadar uzak, fakat yalan olamayacak kadar da yakınlar. Biz Taksim’in göbeğinde Sinou’nun dört duvar arasındaki bürosundayız. Ben e-maillerimi kontrol ediyorum, o otelin çalışanlarına bordrolarını imzalatıp maaşlarını ödüyor. Bir ara “Fatih çıkalım” diyor. Eski İstanbul apartmanlarının döne döne inen dar merdivenlerinden inmek için koluma giriyor. Benim gözlerim yaşarıyor. Ağırlaşan saçlarımız, fazla kilolalarımız, dört duvarlar arasına sıkışan hayatlarımıza aldırmıyorum da; bir merdivenden bile tek başına inemeyen, gençliğimizden bu kadar uzaklaşmış vücutlarımıza katlanamıyorum.

Harun ısrarla telefon ettiğinde benim ikinci göz ameliyatımı merak ettiğini sanıyor, biraz sonra eve dönünce “ben ararım” diyor telefona cevap vermiyorum. Ama mesaj hemen yetişiyor “Şinasi’yi kaybettik”. Donup kalıyorum. Azizi kaybettiğimizdeki gibi hıçkıra hıçkıra ağlayamıyorum.

“ne diye korkalım ölümden

ölüm yaşayacaklarımızı alabilir

yaşadıklarımızı değil “

Sinou ile, bir kısmını TOFU’da da yazdığım ( daha da yazacağım bitmez tükenmez) anılarımız; kuşlarla, balıklarla, denizle, politika ile, kavgalarla birlikte geçirdiğimiz kırk yıllık arkadaşlığımız var.

Güneş ile MSN’de yazısıyoruz. “Fatih Ağbi, önümüzdeki çarşamba günü babamın evini boşaltacağım, özellikle istediğin bir şey var mı?” diye soruyor. Gözümün önüne Şinası’nin evi, eşyaları, duvarlarındaki benim gravürlerim, iki kuş kafesi. Sinou’nun öldüğünü öğrendiğimde aklıma ilk gelen iki kuşu. İşte gurbet bazen böyle bir şey, o kuşları alamayacağımı, onlara bakamayacağımı biliyorum. Ağlamaya başlıyorum. Gözyaşlarım bilgisayarın tuşlarının üzerine düşüyor. “Güneş, bana varsa balık takımı sandığını, olmazsa bi iki zoga, biraz misina ayır” diyorum.

Roma 14 Temmuz 2008

15 Temmuz 2008 Salı

zihnimin rengi uçuk mavi....

hayatı
ezbere okuyabilsem....
ezber bozdurabilsem..
biraz bilge
biraz cool
biraz cool/bilge
akla gelmeyenleri
düşündürebilsem....
hayatın çömleğini
ellerimle
şekillendirebilsem...
işte bu
hayatın çömleği
tasarımını ben yaptım
diyebilsem...
ve
gülümsesem...
basit ilgileri
tutkuya
dönüştürebilsem..
tutkuyla
dost olabilsem...
böyle işte

hava sıcak
tatil zamanı
fotoğraflar cumhur şener in

4 Temmuz 2008 Cuma

Haritayi saklayabileceğin en güvenilir yer


Bugün gardrobumunda feng-shui yaptım.Gardrobumu kendime benzettim sonra... Bir sürü giymedigim kiyafet, bırakamadığım düşüncelerim gibi... Sonra bulunursa içimin rahat edecekleri.. Atmaya kıyamadıklarım.... Büyük yada küçük gelen kıyafetler hani olur ya dediklerim..

Hepsi bir şekilde classify edildi.. Dizildi.. Vazgeçemediklerimi bir zaman için elimde tutmaya karar verdim. Ama gözümün önünden uzaklaştırarak.. Onları da bir mevsim sonra elden geçireceğim.. Sonuçta gardrobum 6 ay öncesinde 10 kilo vererek, beklettiğim hiçbirşey kalmadı. 5 torba atılacak, 2 torba tekrar elden geçirilecek... Gardrop şimdi bomboş görünüyor gözüme... Olsun.. Hepsi görevlerini yapıp, başkalarının işini yarayacaklar artık.....Güzelce vedalaştım.

Hayatım boyunca, elimde olanlara bağımlı olmayayım diye alışkanlık edinmekti amacım.. Oysa ben, başka yerlerde yattığı yatağı yadırgayıp, eve geldiğinde “yatağımm” diye koşan biri olmuştum... Olmazsa olmazlarım beni düğüm düğüm bağlıyormuş çokca... Artık bunlardan kopmaya başladım.. Çünkü kafam her yere benimle geliyor ki, bu yeterli... Kendime sahip olmak dışında istediğim birşey yok...Yatak, sedir, çadır hiç farketmez her yerde uyurum artık...Tanrı bana uykuyu verdiği sürece, uyuyacağım yerin ne önemi olabilir ki..

Ancak açlıktan ölecek insan “Açlığı” ve “doymayı” bilir diyor okuduğum kitap.... Sıfır noktasından bahsediyor.. O nokta ancak öğretebilir bize elimizdekinin değerini ve yaşamak-elde etmek istediğimiz şeyin tükenmez arzusunu... Oysa herşeyin fazla fazlasına boğuluyoruz... Bir mağazaya girdiğimizde, istediğimizden fazlası üstümüze üstümüze geliyor –gözümüze gözümüze sokuyorlar... 5 parça ihtiyaç almaya gidip, torbalarla dönüyoruz marketten eve... Hani olur ya diye aldıklarımız, bu da olsun dediklerimiz ve daha neler neler..

Beynimizde de düşünceler birikip birikip, biz biriktirip- biriktirip öğütemez duruma getiriyoruz o düşünceleri... Sonra herşeyin bir dolu yargısı, geçmişi, gelecek kaygısı başlıyor böyle...Tıkıştır tıkıştırabildiğine...Yer varsa artık...

Sadeleşmek istiyorum. Yada ağırlığı fazla gelen bir gemi gibi hafiflemeye karar verdim.. Artık “olsun, dursun, bakarız” yok...Var yada yok...Evet yada hayır olmalı...İnternette her gün girip spam mail sildigim iki hesabimi da sildim... Zaman kaybediyordum, Niye vardı onlar onu da bilmiyorum.. Sonra o da yetmedi facebook hesabimı da sildim.. Rahatlıyorum adım adım... İnternettin sonu yokken, bende bu sanal çöplükte yer işgal ediyormuşum bilinçsizce... Sildim...Umarım internet ve benim içinde boşluklar gerektiğince iyi bir şekilde dolar...

Bugün kendim için birşey daha yapacağım...İzninizle bunu size de bildirmek isterim..

Yıllardır yazı yazıyorum..Yazmaya da devam edeceğim...Çünkü ben olduğum sürece sözcükler- cümleler hep var olacak. Elbet izdüşümü bir yerlere yansıyacak..

Tofuda geçirdiğim 2 yıl boyunca, yazı yazma disiplinimi tekrar aktive ettiğim için –Tofuya ve onu oluşturan birlik ruhuna müteşşekkirim. Ayrıca blog oluşturma konusunda, sadece başlangıç adımını attığım halde beni editör olarak sık sık onurlandırdığınız içinde hepinize teşekkür ediyorum.. Hepiniz artık blog konusunda bir uzmansınız.. Görüldüğü gibi blogumuz yavrular verdi bir sürü...

Beraber yazdığımız sürece-birbirimizden haberler aldık.. Kendimizi paylaştık.. Zaman ve mekan kavramından sıyrıldık Tofu sayesinde... Ayrıca buluşmalarımızda sohbetlerimize yazılarımız hız kattı, daha çok ilerledik “nasılsın”- ne yapıyorsun” diye sormaktan öteye...Tofu iyi bir birlik oldu... Çok keyifle yaşadık onu hepimiz...Dostluğumuzu pekiştirdi, varolanı güçlendirdi veya yeni dostlar kattı ailemize...

Ama Tofu artık ilk gün ki heyecanını taşımıyor... Taşımamasından kimseyi sorumlu tutamam... Hizmetini çok güzel yaptı Tofu benim için... Kelimelerle aramızı yaptı, bize kendimizi yazdırdı, birbirimizle kaynaştırdı... Ben artık hayatımdaki temizliklere bir yenisini daha ekliyorum.Tofu’ya şimdiye kadar verdiği hizmete teşekkür ederek....Onu daha fazla yormayarak – zorlamayarak.... Şimdiye kadar yaşattıkları ve yaptığı bağımlılık için minnettar kalarak...

Hepinizi ayrı ayrı çok seviyor...Güzel Tofu günlerini çok güzel anmaya devam ediyor olacağım..

Bu bir sitem asla değildir.. Bu tamamen kişisel bir karardır...Lütfen böyle algılayın..Hepinizin saygı duyacağından eminim.. Dışarda harika bir hayat var....Orada görüşeceğimizi ve yeni paylaşımlara açılacağımızı biliyorum hep beraber veya teke tek?...

Kendinize iyi bakın...
Ayrica hepiniz blogta herşeyi yapabilecek yetkilere sahipsiniz artık...

Tofu’nun ilk nefes bulduğu “başlangıçlar güzeldir” yazısından bir cümle ile bitirmek istiyorum son sözlerimi... Sessiz kalıp, içten içe Tofuyu terketmek yerine...Yazarak onunla vedalaşmaktı niyetim sadece... Çünkü bence Tofu benim için böylesi güzel bir son’u hakediyor...

“ Haritayi saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir."
Hoşçakal Tofu.... Benimle yüreğimdekileri şimdiye kadar paylaştığın için teşekkür ederim..

İyi günlerde buluşalım hepiniz ile yine....
Sevgiyle kalın...