18 Nisan 2008 Cuma

Cara Pippa...

PİYER LOTİ

“Esrar
Tevekkül!
Kısmet!
Kafes, han, kervan
Şadırvan!
Gümüş tepsilerde rakseden sultan!
Mihrace, padişah,
binbir yaşında bir şah.
Minarelerden salınıyor sedef nalınlar,
burunları kınalı kadınlar
ayaklarıyla gergef dokuyor.
Rüzgarlarda yeşil sarıklı imamlar ezan okuyor!”

İşte frenk şairinin gördüğü şark!
İste
dakikada 1 000 000 basılan
kitapların
şarkı!
………………
Şark
üstünde çıplak
esirlerin
aç geberdiği toprak!
Şarklıdan başka herkesin
orta malı olan memleket!
Açlığın kıtlıktan oldüğü diyar!
…………..

Nazım Hikmet 1925



Sevgili Pippa,

Nazım Hikmet’in Piyer Loti için yazdığı bu şiirin tamamını okumamış bile olsan, sen bu coğrafyalarda böyle bir gerçeğin olduğunu biliyordun. En fazlada bu coğrafyalarda barışa ve kardeşliğe gerek olduğunu bildiğin için kendine bu rotayı seçtin.

“Bu coğrafyalarda da insanlar beyaz gelinlikler giyebilmeli, bu insanların da akşamları dönebilecekleri sıcak bir evleri; gelecek kaygısından uzak sevişebilecekleri beyaz çarşaflı yatakları olmalı. Bahçelerinde silahlı kışkırtıcılar yerine bilime adanmış gençlerin gezindiği üniversiteleri; birbirlerine ölesiye düşman olmayan yürekleri olmalı.” diye düşünmüşsündür mutlaka. Yoksa rotanı kuzeye doğru çizer, bütün bunların başına gelme riski azalırdı. Tabi bütün bunların başına gelmemesi, bütün bunların yok olduğu anlamına gelmiyor.

Şimdi herkes yanlış bir iş yaptığını söyleyecek. Oysa sen şimdi bütün hesap-kitaplardan uzak bizim (insanlığın) kendimizle yüzleşmemize fırsat verdiğin için huzur içindesin. Bazen yaşamak insana ağır geliyor iste.


●●●

Geçen pazar Tofucanlar ile Berrin’in evinde buluşuyoruz. Çiçekler suluyor, tohumlar ekiyor sohbetler ediyor, ilahı tadları tadıyoruz. Sonra artık ayrılma zamanı geliyor, birbirimizle vedalaşıyoruz. Üç günlük Ankara macerama sığdaramadığım eve ve öğrencilerime baklava alma işini bu ayrılıktan sonra yapmak istiyorum. Nilambara beni Mado’nun yakınına bırakıyor. Cadde ve park tıklım tıklım insan dolu. İki kilo baklavayı alıp hemen taksiye biniyor, taksiciye otelin adresini veriyorum. Tam otelin önüne geldiğimizde taksinin ücretini verirken taksiciye “Beni yarın sabah saat 03.45’te otelden alıp havaalanına götürebilirmisin?” diye soruyorum kabul ediyor.

Pazartesi günü bu çok erken saatte hazırlanıp otelin lobisine iniyor taksiyi bekliyorum. Taksici ile anlaştığımız saate beş dakika kala telefonum çalıyor. “Abi geliyorum” diyor. Beş dakika sonra otelin önünde oluyor. Bavulumu alıp otelden çıkıyorum.
-Selamünaleyküm.
-Selamünaleyküm. (Nedense günaydın diyemiyor, ama aleykümselam demeyi de şaşırıyorum.)

Bavulu bagaja yerleştirip yola çıkıyoruz.

-Nereye gidiyorsunuz?
-Roma’ya
-Hayat orada nasıl?
-Ne iş yaptığına bağlı. Burada iyi hayat yaşayanlar olduğu gibi orada da iyi hayat yaşayanlar var.
-Hayat zor.
-Elbette
-500-600 YTL’ye nasil gecinilir? Ben 450 YTL kira veriyorum, Allahtan başka bir evim var, ondan 350 YTL kira alıyorum üzerine 100 YTL koyup kirayı tamamlıyorum. Gün oluyor o 100 YTL’yi öderken zorlanıyorum. Hem zorlanıyoruz, hemde lüksümüzden vazgeçemiyoruz. 100 YTL fazla verip kombili evde oturuyoruz.

Birden hareketli bir sokaktan geçiyoruz. Taksiler yolcu kapmaya çalışıyorlar.

-Burası Ankara’nin pavyonlarının olduğu semt. Saat dörtte pavyonlar kapanıyor.
-Pavyondan çıkan müşteri hiç olmasın daha iyi.
-Öyle. Daha önce geceleri de geziyordum, vaz geçtim. Şimdi durakta bekliyorum. Az olsun temiz olsun. Seni beklerken bir yolcu aldım, sarhos. Evine gittik para alıp geleceğim dedi. Bekledim geldi.
-Parayı alamadım hanımla da kavga ettim.
-Neden karınla kavga ediyon?
-Sana telefonumu satayım.
-Ben ne edecem telefonu.
-Beni kızımın evine götür.

Sonra bir büfenin önünde durdurdu. Büfeden bir Parlament sigara aldı.
-Hani bana verecek paran yoktu? Şimdi gidip sigara alıyorsun.

Bana 10 YTL’den kalan parayı vermeye çalışıyor. Yok dedim git sigarayı geri ver ben paramı isterim. Allahtan büfenin önünde başka taksiciler de var. Gitti sigarayı geri verdi 10 YTL’mi aldım.

Gece işleri hep böyle, başıma neler neler geldi. Bir defasında bebeler beni Polat’a kadar götürüp orada ektiler. Yaktığın gaza mı acırsın? Enayi yerine koyulduğuna mı? Zaten Ankara dışına yolcu almıyorum artık. Bir defasında ikisi kız üç genç durdurdular, aile sanıp aldım. Önce Ankara’yı bilmiyoruz dediler. Sonra anladım ki Ankara’yı biliyorlar. Beni soyacaklar. Hep ara sokaklara sokmaya çalışıyorlar. Ben de ana caddelerden ayrılmamaya çalışıyorum. En sonunda “yeter inin” dedim. İnerken silahı çıkardı. Silahı tutmaya çalıştım. Bu arada taksi kaymaya başladı, kaldırıma çıktım. Adam taksiden atladı kaçtı, kızlar daha önce inmişlerdi. Ama iki lastiğim kesildi kaldırıma çıkarken. Polis çağırdım, sonrada arkadaşlardan ikinci istepne istedim.

Üç çoçuğum var. Çocuk büyütmek kolay değil. Biri Şırnak’ta askerde, diğer oğlan 18 yaşında, çalışıyor, kız ortaokulu bitirdi Kazan’a kuran kursuna gönderdik. Ev boş kaldı. Durumum iyi olsa 10 tane çocuk yaparım. Hatta askerdeki oğlanla sakalaştım.

-Buralarda yanlız kaldık size bir kardeş daha yapacağız.
-Yok baba delirdin mi? Ne malın, ne mülkün var. Eğer öyle bir şey yaparsanız vallahi buralarda kalır bir daha dönmem.

Benim esas derdim şimdi kız. Tülbentinin iğnesini ağzına koymuş, oynarken iğneyi yutuvermiş. Şimdi hergün hastahaneye gidip iğne nerede diye baktırıyoruz.

Fatih Mika Nisan 2008 Roma

4 yorum:

Nilambara dedi ki...

ilahi Fatih, 3 günlük Ankara'dan, serginden, brunchtan... o kadar anıdan bir taksi şöförünün dramımı kaldı aklında... :) Hem de doğruluğundan şüphe ettiğim daha çok senin hayal mahsulün olduğunu düşündüğüm tüm 3. sayfa haberlerini bünyesinde toplamış bir taksi şöförü... :))

harika bir şiir ve Pippa'ya harika bir mesaj... doğrusu, bu kabul edilemez, insanı isyan ettiren acımasız olayın bir de Roma penceresinden görünen kısmını da aradı gözlerim yazında...

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Nilambara,
Pippa'ya yazdigim bu mektubu italyada yasayanturkler e-mail grubuna da gondermistim.

Fakat bu taksi soforu ile olan sohbet hic aklimdan cikmiyordu. Cunku iyi-kotu icinde yasadigimiz toplumu: Pippa'nin olduruldugu ulkenin sade bir vatandasinin dunya ve ulkesi ile iliskilerini anlatiyordu (yoksa Ankara'dan aklimda kalanlar sadece bunlar degil.). Ustelik bu sohbetin hepsini yazamadim. Zaten uzunca bir yazi oldu.

Brajeshwari dedi ki...

Valla Fatihcim..Yazını okudum.Bende Nilambara'ya katilmiyor degilim.OO Fatih neler yazmis bakalim brunch ve sergi için dedim bi an..

Taksi söförlerinden acaip hikayeler cikar. Biz hepimiz bununla beraber yasiyoruz her gün..Turkiye'de hayat gercekten zor..

Pippa'nın öldürülmesi ise gerçekten trajik.Turkler olarak İtalyan aileden damga yemedik ama ben yinede bu vahşetin burada olmasindan ötürü utanıyorum.

7zeytin dedi ki...

Wellcome to Turkey...
o.