11 Kasım 2007 Pazar

Gökhan

Köpeğim Pele ile birlikte Basınköy’de gezinirken, liseden arkadaşım Gökhan’ı görüyorum, selamlaşıyoruz. Pele hemen Gökhan’ın üzerine atlayıp, şapır şupur yalamaya başlıyor. Gökhan Pele’ye kızacağına “bu köpek çikolata kokuyor” diyor. Çünkü Pele KLM’de çalışan Güngör Ağbey’in köpeği Cici ile birlikte aynı kulübede kalıyor. Cici’nin boynunda parazitlere karşı takılmış, o tarihlerde Türkiye’de pek bilinmeyen kokulu, plastik bir tasması var. Çikolata kokusu Pele’ye Cici’den geçme. Başka alemlerde boşanmalara neden olacak bu başkasının kokusu sayesinde benim Pele’nin de parazitleri yok.

Kayan toprağın yaptığı uçurumun kenarından ayaklarımızı sarkıtmışız. Arada bir Pele’yi yanımızdan uzaklaştırmak için aşağılara doğru taş atıyoruz. Av köpeği olan Pele uçurumdan inecek bir yol bulup her defasında taşı bize getiriyor. Arkamızda Yaşar Kemal’in, Mim Uykusuz’un, Çetin Altan’ın, Umur Talu’nun ve şimdi çok ünlenmiş daha nice gazeteci ve yazarın o zamanlar kooparatif olanakları ile sahip oldukları Basinköy’un evleri; önümüzde yılan gibi kıvrılarak göl ile denizi birbirine bağlayan dere: derenin üzerini ayna gibi aydınlatan ve göle kadar uzanan bir ışık; ışığın hemen arkasında kararmış tepelerle bütünleşmiş fabrikalar, fabrikaların bacalarından tüten siyah bulutlar, batan güneş ve onun kızarttığı gökyüzü var. Böyle anlarda herkes kendi iç dünyasına kapanır. Herhalde Gökhan Emine’sini ben Nesrin’imi düşünüyorum.

Basınköy ile bizim okulun arası herhalde iki kilometre kadar. Arada o zamanlar İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan tek yol E5 var. Diğer adı da Londra asfaltı. Gökhan ve arkadaşları hergün o asfaltı geçerek okula geliyorlar. Yüzlerce binlerce defa geçilen yolu o gun Gökhan geçemeyip bir kamyonun altında can veriyor. Bütün oğrenciler yıkılıyoruz, en çok Emine ağlıyor. İlk aklımıza gelen, olayı protesto etmek ve oraya bir üst geçit yapılmasını istemek oluyor. Gidip Londra Asfalti’nın trafiğini kesip, yerlere oturuyoruz. Kendiliğinden oluşan eylemlerin hesaplanamayan yanları olur, bu defa bu hesaplayamadığımız şey bizim yararımıza oluyor. Ortasında gidiş-geliş trafiğini ayıran hiç bir engel olmadığı için birbirlerini sollayan şöförler asfaltın İstanbul tarafını da, Avrupa tarafını da tıkıyorlar. Polis bizi dağıtmaya bile gelemiyor. Biz kendimiz dağıldıktan altı saat sonra asfalt trafige açılıyor.

Bir gün sonra okul müdürümüz Ali Yılmaztürk okul çıkışında benzer bir eylemin olabileceğini sezip beni aramaya başlıyor. Ben de onun beni arayacağını sezdiğimden okulun içinde saklanıyorum. Eğer beni ikna ederse, ya da dışarı çıkmamı engellerse eylemin yapılamayacağını biliyor.

Tam son zil çalıp herkes okulun önunde toplanınca ben de ortaya çıkıyor topluluğun önüne geçiyorum, asfalta doğru yürümeye başlıyoruz. Trabzonlu Ali Yilmaztürk, baba adam. Eylemimizi engelleyemeyeceğini anlayınca o da benim yanıma gelip ogrencilerini yanlız bırakmıyor. Hep birlikte tekrar yolu kesip bir önceki günkü eylemimizi tekrarlıyoruz. Kararlılığımızı ve haklılığımızı anlayan İstanbul Valisi; Küçükçekmece Belediye Baskanı’nı, Müdürümüz Ali Yilmaztürk’ü ve içinde öğrencilerden oluşan bir grubu valilige kabul edip üst-geçit yaptıracağına söz veriyor. Ve bu söz tutulup üst-geçit yapılıyor.

Bir kaç Avrupa şehri gordükten yıllar sonra, E5’in üzerine yaptırdığımız bu ilk üst-geçite ve arkasından bütün E5’i kaplayan benzerlerine bakıp çirkinliklerinden utanırdım. Fakat bir gün bir sokak köpeğinin bile bu köprüyü kullanarak asfaltın karşısına geçtiğini görünce kendimi avutmuştum. Neyse, şimdi bu çirkinliği başkaları da farketmişler, bütün bu köprüleri estetik olarak daha güzel ve bir örnek yapmaya baslamışlar.

Bak Berrin aklıma neleri getirdin.

Işıklar içinde yat Gökhan.

2 yorum:

berrin dedi ki...

fatih
umarım gökhanla aynı kaderi paylaşmam...
ama bu konuyla birilerinin sahiden ilgilenmesi gerek...
cinnah cad.bayağı dik - bildiğin yokuş ve aşağıdan yukarı tek yön.. belediye otobüsleri durunca tekrar kalkamadıkları için trafik lambası koyamıyorlarmış...

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Berrin,
Cinnah Caddesi'nde bu duzenleme yapildiktan sonra birilerinin yasamini yitirdigini ve vatandaslarin bu yeni duzenlemeyi protesto ettiklerini ben buralarda bile duydum.

Elbette, otobusler o yokusta durunca kalkamazlar. Fakat ezilenler de bir daha kalkamazlar herhalde.