Kendimi son zamanlarda tofuda fazla geveze hissetmeye başlamış ve bu tatili tofu molası vermek için iyi bir fırsat olarak düşünmüştüm. Bilgisayarımın yanımda olmasına, bu minik otelde 24 saat internet bağlantısı olmasına ve hatta ilk 2-3 güne biraz da iş görüşmeleri katmış olmama rağmen, sözümü tuttum sayılır, biraz tofu molası verdim ama, ancak bu kadar dayanabildim, gene buradayım gene gevezeliğe başladım :)
Buarada, hoş gelişmeler olmuş... Kişisel Gelişim pencereleri, anılar pencereleri derken ansiklopedi pencereleri de açılmış :)
Berrin’ciğim, kuşlar ile ilgili kültür hazinemiz sayende zenginleşiyor ve gerçekten merakla bekliyorum devamını... Özellikle kuşçularla ilgili anıların, kuş gözlemciliği sırasındaki duygu ve düşüncelerin, deneyimlerin... ve kuşların Türkçe isimleri... aslında tuhaf gibi gelen isimler Anadolu insanının yaratıcılığını ne kadar da güzel ortaya koyuyor... bir isim sadece isim değil aynı zamanda kuşun özelliklerini de anlatan ipuçları içeriyor gibi geldi bana, bilemem doğrumu, sadece senin ve Fatih’in yazılarından minik bir ön izlenim...
Sevgili Brajeshwari, doğanla uyumlu, sağlam kökleri olan, akıllı bir bitki olduğundan ve mantarlarınla çok kolaylıkla başedebildiğinden benim de hiç şüphem yok ;)
Sevgili Fatih, bir çocuk için çok ciddi travma sayılabilecek bir konuyu yaratıcılığa dönüştürdüğün için yürekten kutlarım seni... Çoğu kimsenin iki göz ile bakıp göremediklerini sadece görmekle kalmayıp gösterdiğin için de...
Buarada komik birşey de ilave etmeden geçemeyeceğim, hani hep Brajeshwari ile birbirimize yorumlar yazıp sonra da “körler sağırlar birbirini ağırlar” diyoruz ya... Meğerse farkına varmadan bir gerçeği dile getiriyormuşuz J kısa bir süre önce konuşurken ve tofudan bahsederken “benim de sol gözüm görmez, doğuştan arızalıdır, sadece sağ gözümü kullanırım, hatta saçımı asla soldan ayırmam çünkü sağ gözüm kapanırsa bloke olurum...” dedim ve O da ardından “benim de bir kulağım az duyar” dedi, fakat devamını getiremedik... kahkahalarla “körler sağırlar doğruymuş” diye aynı anda ilave ettik... :)
Herneyse, bir gözün kaybının genel görme oranında sadece %10 eksikliğe sebep olduğunu biliyorum ki bu son derece önemsiz bir oran... Önemli olan şu ki Fatih, bu eksiklik senin yüreğine, ruhuna çok daha yüksek oranlarda zenginlik katmış...
Sizlere tatil anılarımdan minik detaylar vermek ve son aşkımdan bahsetmek için dönüşümü bekleyemeyeceğim, yani gevezeliğimden kurtulma şansınız pek yok üzgünüm ;)
Ankara’da pek beceremediğim birşeyi beceriyorum burada, güne erkenden başlıyorum, sabah 8 de denizdeyim.... gördüğünüz bu manzara bu sabahtan ve denizin en güzel saatleri... gün içinde de genelde bu kadar sakin, dingin ama bu kadar boş değil... bu kadar bizbize değiliz... her sabah yeniden kavuşuyor, adeta ciddi bir sabah ayini yapıyoruz... denizle yaşadığım ritüellere bayılıyorum...
Ardından, kahvaltı, plajda şemsiye altında biraz kitap biraz ördek misali denize dalıp dalıp çıkmalar... öğle yemeği sonrası hayatımın ilklerinden biri... odada pardon minik evimizde biraz kitap biraz şekerleme... sonra tekrar deniz – kitap – deniz... ve gene denizin en güzel en boş zamanlarında ertesi sabaha kadar vedalaşma ayini...
Son birkaç senedir sürekli geldiğimiz ve hiç değişmeyen personeli ile adeta ahbap olduğumuz otelimiz 7 minik evden ve muhteşem bir restorandan oluşuyor. Otel demek yanlış aslında ön planda olan bir gelenin tekrar tekrar geldiği minik restoran.... ve restoranın jungleındaki minik evlerde konaklayan her milletten 7 aile, bir de restoran müşterileri biraraya geldimi burası BM gibi... tabii mutfağın kalitesinden, yemeklerin lezzetinden bahsetmeme gerek yok... geldiğimde görürsünüz, verilen 8 kilonun 2 si geri alınabilir, sakıncası yok mantığı hakim bugünlerde bende :)
Birazda minik kedimizden bahsetmeli... ismi “Demi”, suyu çok seven bu minik asla kabından içmiyor suyunu... Akıllı! Durağan su yerine akan suyun enerjisinin çok daha fazla olduğunun farkında... ve o kadar dost ki birlikte duş alıyoruz neredeyse... bizler duş alırken o hiç pozunu bozmadan suyunu içmeye devam ediyor...
Bunlar da kaplumbağalarımız... birkaç sene önce minicik su kaplumbağalarıydı bunlar... ne kadar da büyüdüler.... acaba İskender’i de getirsemiydik... eh o da bir tatil hak etti...
Cennettemiyim sandınız? Hayır değil, sadece cenneti andıran noktalara veriyorum dikkatimi, onların dışında da hiçbirşeye aldırmıyorum... Gelirken arabanın camı patlamış, ilk gün otosanayiide geçmiş, evdeki sehpanın kocaman camı intihar etme ihtiyacı hissedip kendisini Selmoş’un ayaklarına atmış, anneciğim birkaç kez düşme tehlikesi geçirmiş... bunlar olağan şeyler, yaşanır geçer, takılıp kalmaya gerek yok.... ama gene de bazen diyorum ki, büyüklerin bildiklerine itibar etmeli, geleneklerin geçerliliğini dikkate mi almalı...
Acaba buralarda kurşun döken birileri varmıdır, araştırsam mı... ;)
Tatilden notlar bukadar, dönünce pek ilavem olacağını sanmıyorum, günlerim böyle geçiyor ve ben keyif alıyorum hiçbirşey yapmamaktan.... geceler mi... harika... saat 10.30 da uyku meleklerinin kollarına koşuyorum mutlulukla... ve saat 10:00 olmak üzere... bugünlerdeki büyük aşkım Amelia’yı anlatmaya zaman kalmadı... O da başka bir gevezeliğimin konusu olsun, uyku melekleri beni bekliyor...
Buarada, hoş gelişmeler olmuş... Kişisel Gelişim pencereleri, anılar pencereleri derken ansiklopedi pencereleri de açılmış :)
Berrin’ciğim, kuşlar ile ilgili kültür hazinemiz sayende zenginleşiyor ve gerçekten merakla bekliyorum devamını... Özellikle kuşçularla ilgili anıların, kuş gözlemciliği sırasındaki duygu ve düşüncelerin, deneyimlerin... ve kuşların Türkçe isimleri... aslında tuhaf gibi gelen isimler Anadolu insanının yaratıcılığını ne kadar da güzel ortaya koyuyor... bir isim sadece isim değil aynı zamanda kuşun özelliklerini de anlatan ipuçları içeriyor gibi geldi bana, bilemem doğrumu, sadece senin ve Fatih’in yazılarından minik bir ön izlenim...
Sevgili Brajeshwari, doğanla uyumlu, sağlam kökleri olan, akıllı bir bitki olduğundan ve mantarlarınla çok kolaylıkla başedebildiğinden benim de hiç şüphem yok ;)
Sevgili Fatih, bir çocuk için çok ciddi travma sayılabilecek bir konuyu yaratıcılığa dönüştürdüğün için yürekten kutlarım seni... Çoğu kimsenin iki göz ile bakıp göremediklerini sadece görmekle kalmayıp gösterdiğin için de...
Buarada komik birşey de ilave etmeden geçemeyeceğim, hani hep Brajeshwari ile birbirimize yorumlar yazıp sonra da “körler sağırlar birbirini ağırlar” diyoruz ya... Meğerse farkına varmadan bir gerçeği dile getiriyormuşuz J kısa bir süre önce konuşurken ve tofudan bahsederken “benim de sol gözüm görmez, doğuştan arızalıdır, sadece sağ gözümü kullanırım, hatta saçımı asla soldan ayırmam çünkü sağ gözüm kapanırsa bloke olurum...” dedim ve O da ardından “benim de bir kulağım az duyar” dedi, fakat devamını getiremedik... kahkahalarla “körler sağırlar doğruymuş” diye aynı anda ilave ettik... :)
Herneyse, bir gözün kaybının genel görme oranında sadece %10 eksikliğe sebep olduğunu biliyorum ki bu son derece önemsiz bir oran... Önemli olan şu ki Fatih, bu eksiklik senin yüreğine, ruhuna çok daha yüksek oranlarda zenginlik katmış...
Sizlere tatil anılarımdan minik detaylar vermek ve son aşkımdan bahsetmek için dönüşümü bekleyemeyeceğim, yani gevezeliğimden kurtulma şansınız pek yok üzgünüm ;)
Ankara’da pek beceremediğim birşeyi beceriyorum burada, güne erkenden başlıyorum, sabah 8 de denizdeyim.... gördüğünüz bu manzara bu sabahtan ve denizin en güzel saatleri... gün içinde de genelde bu kadar sakin, dingin ama bu kadar boş değil... bu kadar bizbize değiliz... her sabah yeniden kavuşuyor, adeta ciddi bir sabah ayini yapıyoruz... denizle yaşadığım ritüellere bayılıyorum...
Ardından, kahvaltı, plajda şemsiye altında biraz kitap biraz ördek misali denize dalıp dalıp çıkmalar... öğle yemeği sonrası hayatımın ilklerinden biri... odada pardon minik evimizde biraz kitap biraz şekerleme... sonra tekrar deniz – kitap – deniz... ve gene denizin en güzel en boş zamanlarında ertesi sabaha kadar vedalaşma ayini...
Son birkaç senedir sürekli geldiğimiz ve hiç değişmeyen personeli ile adeta ahbap olduğumuz otelimiz 7 minik evden ve muhteşem bir restorandan oluşuyor. Otel demek yanlış aslında ön planda olan bir gelenin tekrar tekrar geldiği minik restoran.... ve restoranın jungleındaki minik evlerde konaklayan her milletten 7 aile, bir de restoran müşterileri biraraya geldimi burası BM gibi... tabii mutfağın kalitesinden, yemeklerin lezzetinden bahsetmeme gerek yok... geldiğimde görürsünüz, verilen 8 kilonun 2 si geri alınabilir, sakıncası yok mantığı hakim bugünlerde bende :)
Birazda minik kedimizden bahsetmeli... ismi “Demi”, suyu çok seven bu minik asla kabından içmiyor suyunu... Akıllı! Durağan su yerine akan suyun enerjisinin çok daha fazla olduğunun farkında... ve o kadar dost ki birlikte duş alıyoruz neredeyse... bizler duş alırken o hiç pozunu bozmadan suyunu içmeye devam ediyor...
Bunlar da kaplumbağalarımız... birkaç sene önce minicik su kaplumbağalarıydı bunlar... ne kadar da büyüdüler.... acaba İskender’i de getirsemiydik... eh o da bir tatil hak etti...
Cennettemiyim sandınız? Hayır değil, sadece cenneti andıran noktalara veriyorum dikkatimi, onların dışında da hiçbirşeye aldırmıyorum... Gelirken arabanın camı patlamış, ilk gün otosanayiide geçmiş, evdeki sehpanın kocaman camı intihar etme ihtiyacı hissedip kendisini Selmoş’un ayaklarına atmış, anneciğim birkaç kez düşme tehlikesi geçirmiş... bunlar olağan şeyler, yaşanır geçer, takılıp kalmaya gerek yok.... ama gene de bazen diyorum ki, büyüklerin bildiklerine itibar etmeli, geleneklerin geçerliliğini dikkate mi almalı...
Acaba buralarda kurşun döken birileri varmıdır, araştırsam mı... ;)
Tatilden notlar bukadar, dönünce pek ilavem olacağını sanmıyorum, günlerim böyle geçiyor ve ben keyif alıyorum hiçbirşey yapmamaktan.... geceler mi... harika... saat 10.30 da uyku meleklerinin kollarına koşuyorum mutlulukla... ve saat 10:00 olmak üzere... bugünlerdeki büyük aşkım Amelia’yı anlatmaya zaman kalmadı... O da başka bir gevezeliğimin konusu olsun, uyku melekleri beni bekliyor...
Hoşçakalın :)
07.09.'07
9 yorum:
ben size demiştim..en son tatil yapan, en keyiflisini yapar diye..Ben anlattiginiz cennet detaylari ve yazınızdan bize aktardiginiz yenilen enerjinize imrenek, ama nazar degdirmeyerek özendim valla...Demi ve kapluşlara bayıldım..Orda olsam onlari ne severdim diye düşündüm.. Tatilinizin tadini çıkarın.. özledim sizi çok.. öpüyorum.. Sarılıyorum..
Sevgili Nilambara, ben kendi hesabima senin gevezeliklerini hep severek okuyorum. Ayrica yoklugunu siddetle hissedip, donup eski yazilarini okudum. Sizleri anlamaya ve daha iyi tanimaya calisiyorum. Boylece isimlerinizin anlamlarini da kesfettim eski yazilari okurken.
Ben eylul tatillerine bayilirim. Gunes de deniz de oksayarak dokunurlar insana.Tatil yapan (!) tatilci guruh evine donmus olur. Ve tatilini erken yapanlar yorulmaya baslamisken, taptaze donulur isyerine. Ilahi tembelligin tadini cikar.. Gulcin'in ve senin birdenbire estirdiginiz aska dair ruzgarlari bu taraflara da yolla lutfen. Bizleri dusunme, Burcu hepimize cok iyi bakiyor.
Sevgili Nilambara,
Ne keyiflidir geciktirilmis tatiller. Bazisi da "devami varlarla" geciktirir ki sanki daha bitmemis hep devam ediyormus gibi olsun.(Mehtap kisa cumleler yap.Turkceni bozuyorsun diyor.Neyse babam okumuyor ordan bir yorum yok.)
Bundan sonra bir daha "devami var" yazilari yazmiycam dizi filmler gibi.Simdi senin anilarini bekliyoruz.
Bu arada Pavoretti'yi okurken hem cok uzuldum hem de hep seni dusundum. Ne guclu bir sesti.Biz artik eski cdlerle yetinicez.
Hem yazilarini hem de okyanus otesine ulasan guclu pozitif enerji dolu yorumlarini ozledik.
Sevgili Brajeshwari, inan bana Demi'yi her görüşümde sen aklımdan geçiyorsun ve burda olsan nasıl da sever ve ne harika pozlarını çekerdin diye düşünüyorum :)
Demi o kadar alışmış ki sürekli resminin çekilmesine, kendisini gerçekten Demi Moore zannediyor ve poz veriyor, eminim sana muhteşem pozlar verirdi :)
Sevgili Mehtap, Sevgili Gülçin, sizler harika motivatörlersiniz :)
Eylül tatillerini ben de çok seviyorum, hem çok sıcak olmuyor hem de sakin oluyor... ayrıca tüm yaz henüz yaşanmamış tatili beklerken daha canlı geçiyor, eyvah tatil bitti sendromu yaşanmıyor :)
Pavarotti'yi 1990 da Italya'daki Dünya Şampiyonasının kapanış konseri canlı yayınında, Dominico Modigno ve Placido Modignio (yazım hatası olabilir :) özür) işte o 3 muhteşem sesi birlikte, Londra'da bir pubta kalabalık bir grupla birlikte nefes almadan dinlemiş ve o muhteşem seslere bir kez daha aşık olmuştum... ölümünü duyunca ilk aklıma gelen o akşam oldu... ne mutlu ki, tüm dünyaya muhteşem duygular yaşatan kocaman bir ses bıraktı ardında...
Sevgili Gülçin, buarada gene gevezeliğe daldım ve söylemeyi unuttum ama "devamı var" sözünü unuttuğumuzu sanma :)
ben kendi adıma sizin keyifli seyahatenizin devamını merakla bekliyorum hala ;)
Sevgili Mehtap, inan hiç gözüm arkada değil çnk zaten tofuyu tofu yapan, bu zarif halini kazandıran ana yapı taşı Brajeshwari... Temel sağlam olunca hepimiz gayet keyifli emin adımlarla çoğalarak ilerleyebiliyoruz...
neyse, daha söyleyebileceğim çok şey var ama yine körler-sağırlar durumu olmasın :)))
Tofuyu Tofu yapan icine katilan sevgi ve enerjilerdir..Sonucta bir blog bu...herkesin yapabilecegi bir format...İcine ne katiyorsak cok guzel oluyor valla..Ben katılımcı olarak aynı memnuniyeti paylasiyorum sizin gibi..Kendime mal etmek yada edilmesindense her yazanın, okuyanın varlığını hissedip ve bizimle paylastiklarinizin tadini cikariyorum doya doya...Ödül hepimizin..Herşeyi birbirimize pay ettiğimiz gibi bu başarıyı da lütfen beraber paylaşalım..
nilambara
öyle güzel anlatmışsınki
hoşuma gitti
fotograflar çok güzel
yemek blogu için birkaçtane verirmisin:)
Nilambara ,tatilini rüya gibi anlatmışsın,içimden ilk bulduğum
vasıtayla yanınıza gelmek
geçiyor.
Betül
Berrin'ciğim istediğin her resmi zevkle veririm tabii :)
haftaya biara buluşalım, istediğini seç...
Betül'cüğüm, ne hoş olurdu gelsen... keşke... :)
Yorum Gönder