19 Eylül 2007 Çarşamba

Roma Geceleri


Bir arkadasim telefon edip bana ressam bir arkadasini tanistirmak istedigini soyluyor. Neden olmasin diyorum. Telefon numarasini alip ressami ariyorum. Bana aksam ustu Via Salaria ile Via Po’nun kesistigi kosede saat 17.30’da bulusalim diyor.

Saat 17.30’da belirledigimiz kosede sanatci olma olasiligi olan yada olmayan bir kadin yok. Telefon edip geldigimi ve kosede bekledigimi soyluyorum. Stefania da bana Via Po’da 31 numaradaki doktorun muayenehanesine gelmemi cunku isinin uzadigini soyluyor.

Muayenehaneye cikip sekretere “Bayan Stefania ile gorusmek istiyorum” diyorum. Buyrun salonda bekleyin diyor.

Roma’nin luks semtlerinin doktor muayenehanesi de boyle olur diye dusunuyorum. Tavan dekoratif yagli boya tablolarla kapli. Salonda artik kullanilmayan radyatorlu cini bir soba, duvarlarda bu salona yakismayan cercevelenmis posterler ve bantla yapistirilmis afisler var. Koltuklarda bekleyen hastalar dergileri karistiriyorlar. Ben hala Stefania’nin doktor mu? Hemsire mi ? Oldugunu bilmiyorum. Canim sikkin bir sekilde bir yirmibes dakika bekliyorum.

Sonra esmer bir kadin parmaklarinin uzerinde yukselip gulumseyerek beni arayinca ben de ona dogru gidiyorum. Opuserek selamlasiyoruz. Hemen anlatmaya basliyor ve o anlatirken beni oradan oraya surukluyor. Merdivenleri inmis yolun karsisina garaja gecmisiz bile, arabasina biniyoruz.

Dort yil once kansere yakalandiginda suluboya calismaya baslamis. Ogretmenmis. Kanseri sanatla yendim diyor. Kolunu, futbolcularin gol attiklarinda yaptiklari gibi kansere dogru salliyor.

Bir gun bir suluboyasini goren bir arkadasi “ben de bunun siirin yazmistim” diyor. Sonra bakiyor ki yaptigi suluboyalarla baska santcilarin baska yapitlari ortusuyor. “Sinestesismo” adinda bir sanat hareketi olusturuyorlar. Yaklasik kirk kisi kadarlar. Grubun gelecekteki toplantisina beni de davet ediyor.

Rita’nin salonunda bulusuyoruz. Konu “Ruya”. Ressamlar resimlerini, sairler siirlerini, heykeltraslar heykellerini, muzisyenler muzik aletlerini getirmisler. Benim de bir gravurum var. Mavi zeminli bir lale gravuru. Siirler okunuyor, muzikler caliniyor, heykeller ve resimler seyrediliyor. Sonra herkes yapitlar arasinda varsa “Sinestesismo” yu tespit ediyor. En fazla ortusen isler dereceye giriyorlar. Benim lale gravuru de Mario Mori’nin “Derin Mavi” siiri ile ortusup ikinci oluyor.

Sik bir salonda ickiler icip sanat felsefesi yapip, muzikler derken bakiyorum cok gec olmus. Kendimi garantiye almak icin hemen bizim taraflara gidecek otombilli biri varmi diye soruyorum. Misirli heykeltras Abdel Kalik birseylerin var oldugunu soyluyor, tesekkur ediyorum.

Gecenin ikisinde hersey bitip te elimde gravur ile sokaga ciktigimizda Kalik’in var dedigi seyin kucuk uc tekerlekli, kasali, motoguzi denen bir motorsiklet oldugunu goruyorum. Kalil’in bir de on yasinda Marco adli bir oglu var. Nasilsa ucumuz iceriye sigiyoruz. Ama motoguzi yuz metre sonra istop ediyor. Tekrar calistirmanin bir yontemi var. Kalil bir eliyle gaz verirken bir eliyle egilip jikteye basiyor. Fakat sorun motoguziyi calistirmakta degil, calisir halde tutmakta. Motoguzi bir muddet sonra tekrar istop ediyor. Gecenin ikisinde Nomenta Caddesinin tek seritli yan yolundayiz, her durusumuzda arkamizda otombiller birikiyor. Motoguzi, yuz metre ile basladigimiz istoplari her seferinde bir kac metre azaltiyor. Durum cekilmez bir hal aliyor. Ben havayi kirmak icin Marco’ya yarin ki okul odevlerini yapip yapmadigini soruyorum. Gecenin ucune gelmis durumdayiz. Marco “Baba eve gittigimizde ingilizce odevimi yapmama yardim edeceksin dimi? “ diye soruyor. Ben kopuyorum.

Tam Porta Pia’yi gecip Ingiliz Buyukelciligi’nin onune geldigimizde Motoguzi son sozunu soyleyip susuyor. Durum hicte hos degil. Calismayan bu demir yigini ile muttefik kuvvetlerin buyukelciligi onunde bir turk ve bir de misirli var. Her tarafta durma yasaklarinin oldugu bu yerden Kalik ve ben motoguziyi iterek uzaklastiriyoruz.

Ben iyi ama diyorum semt sinirlari icindeyiz., bir de park parasi odemek zorunda degilsin. Kalik’i avutamiyorum. Motoguzinin yarin kendisine gerekli oldugunu soyluyor.

6 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

Sevgili Fatih
harika bir etkinlik...Ne hos bir ortam olacagini düşündürdü bana..şiir var, heykel var,resim var,müzik var, kaliteli sohbet var...

Yazında en çok, Marco'ya sordugun soruya güldüm..Tamamen gözümde canlandı o sahne.. Çok eğlenceliydi..

Ellerine sağlık..

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

sevgili Fatih,
Senin icinde cok ciddi bir adam ile cok muzur bir cocuk icice yasiyorlar. Hem sinestetismi, orada bulunus sebebinin salt sanatin otesine gecen bir duyarlilik oldugunu dusunerek, hem de Marco'ya, gecenin o vakti yasadigin bu Fellini'lik sahneye ve de eve donusune gulumseyerek okudum yazini.
Yani diyorum ki, senin bitkilerin ciceklerin narlarin filan var balkonda ama, bir de bir pazar gunu Federico ile de paylastigin gizli bir bahcen de var..

Nilambara dedi ki...

pardon, hatırlamamam normal çünkü görmemişim :))

Mehtap'cığım Fatih'in ciddi yönünü bilemiyorum ama anılarından, yorumlarından tanıdığım kadarıyla hayata hep espri ile yaklaşan ve hayatı hafife alan dolayısıyla da hayatı hep güzel yaşayan, en olumsuz durumların-anların bile içindeki güzelliği bulan pozitif bir insan olduğun kesin Fatih, ne güzel... :)

Brajeshwari dedi ki...

Ayrıca o hiçbir zaman bir evin duvarına sakız yapiştirmaz.Oyle batıl inançları yoktur.Ama tatilde bağırarak "evrene sesli dilek" ekmeyi nasıl olduysa başarmıştır:)

Ne kadar sesli..orası ciddi bir muamma....

berrin dedi ki...

burcucum
makinalarımızla orda olsaydık...
kalik - marco -fatih üçlüsünün motoguzi iterken fotoğrafını çekerdik...
komik hikaye okurken eğlendim

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Mehtap,
"Gizli Bahcem" artik gizli degil, ayvalari calmislar. Federico duymasin uzulur.

Ben uzulmedim.