23 Ağustos 2007 Perşembe

Sayın Sezer Veda Ederken - 1

Kapının zili çalıp yanıtladığımda, karşıda ki ses “Qurinale’den (İtalya Cumhurbaşkanlığı Sarayı) bir davetiyeniz var, posta kutusuna bırakıyorum” diyor. Şaka yapıyorlar sanıyorum. Böyle önemli bir şey teslim edildiğinde belki imza almaları gerekirdi diye düşünüyorum. Hemen oturduğumuz sekizinci kattan giriş katina inip posta kutusuna bakıyorum. Sahici bir davetiye, şaka için çok fazla lüx ve kaliteli.

“İtalyan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Bayan Napolitano, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Bayan Sezer onuruna Cumhurbaşkanlığı Sarayında vereceği yemeğe sizi ve eşinizi davet etmekten memnunlar. 9 Ocak 2007 saat:20.30, Cumhurbaşkanlığı Sarayı”

Heyecanlanmadım desem yalan. Bir de, bir arkadaşımın desteksiz atıp yemeğin 30 kişilik olduğunu söylemesi (yüz kişi kadardık) beni iyice heyecanlandırıyor. Yemekte her iki Cumhurbaşkanı ile de bir kaç kelime konuşurum herhalde diye düşünüyorum.

İtalyan Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano hakkında elbette birşeyler biliyordum ama oturup biraz araştırma yapayım dedim. Hemen, eski İtalyan Komünist Partisinde çalışmış, ikinci dünya savaşına katılmış İtalyan partizanı bir dostumu aradım. (Çünkü Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano daha önce İtalyan Komünist Partisi'nde önemli görevlerde bulunmuş, IKP'den senator ve milletvekili seçilmis birisi.) Ve Napolitano’yu kişisel olarak tanıyıp tanımadığını sordum.

Bana "Evet" dedi. "Partinin dış ülkelerle olan ilişkilerinden sorumluydu, o zaman birlikte çalıştık, fakat kişisel ilişkimiz olmadı.

“Napoli'li köklü bir aileden geliyordu. IK Partisinin sekreteri Togliati Sovyetler Birliğinden döndüğünde partinin sınıf partisi olma yerine toplumun bütün kıvrımlarına inebilen bir halk partisine dönüşmesi görüşü benimsenince Giorgio Napolitano'da partiye katıldı.

Parti icerisinde giyimi, kuşamı ve soğukkanlılığı ile "İngiliz Tarzı" olarak adlandırmasına karşın. Böyle birisinin kendilerinin saflarında olmasından Napolili işçiler hep onur duymuşlardır. Konuşmasının yanında dinlemesini ve doğrunun sadece tek tarafa ait olamayacağını bilen birisidir.”

Daha sora iyi bir gravür kolleksiyoncusu olduğunu da öğrendim.

Tabi davet edilmis olmamın kriterlerini tamı tamına hiç bir zaman bilemeyeceğim.

Cumhurbaşkanının forsunun bulunduğu davetiyenin altında not olarak "Siyah Kravat" yazıyordu. Bu siyah kravatın sadece siyah kravat olmadığı belli idi de ne idi. Hemen araştırmaya başladım. Tabii böyle davetlere çağrılan pek fazla bir dostum olmadığından bunun anlamını öğrenmek kolay olmadı. En sonunda bunun smokin anlamina geldiğini öğrendim. Elbette bir smokinim yoktu, hemen araştırmaya başladım. Roma'da smokin kiralayabileceğim yerlerin olduğunu söylediler. Tabi bu sadece smokin değil. Bunun fırfırlı gömleği, kol düğmeleri, papyonu, kuşağı, rugan ayakkabısı da var.

Kendimi iş ve balık kıyafetlerimin dışındaki resmi kıyafetler içinde hiç rahat hissetmem. Ama smokin üzerime cuk diye oturdu, kendimi içinde çok rahat hissettim.

Cosetta da benim yüzümden daha önce kullanamadığı aristokrat ozelliklerini ve eşyalarını yine benim sayemde ortaya çıkardı. Davetiye ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın önüne arabımızı parketme iznini de göndermişlerdi. Ama kocaman siyah arabaların içinde bizim arabamizin pek normal durmayacağını düşündüğümüzden davete bir taksi ile gittik. İçeri girerken cumhurbaşkanlığı muhafız alayına bağlı, kurşun askerler gibi rengarenk giyinmiş, boyları iki metrenin üzerindeki Cumhurbaşkanlığı Koruma Muhafızları bizi asker selamı ile karşıladılar. Ben askerlik te yapmamış olduğumdan o gür seslerin içinde kendimi küçücük hissettim. Sonra bizi karşılayan bir görevliye davetiyemizi verdik. Masada oturacağımız yerlerin işaretli olarak belirtildiği kartları ve Cumhurbaşkanları ile selamlaşmada tanıtılmamızı kolaylastıracak bir kartı da bize verdiler. Paltolarımızı vestiyere teslim ettikten sonra bizi resmi davetin başlamasına kadar önde bir salonda ağırladılar, içkilerimizi içtik diğer misafirlerle sohbet ettik. Daha sonra sıra ile Sayın Cumhurbaşkanı Sezer, Cumhurbaşkanı Napolitano ve eşlerinin ellerini sıkarak yemek salonuna geçtik. Bizim sıramız tam Ferzan Özpetek ile sohbet ederken gelmişti. Birden bire kendimi iki Cumhurbaşkanına tanıtılırken buldum.

Daha sonra Cumhurbaşkanı Napolitano bir hoşgeldiniz konuşması yaptı ve kadeh kaldırdık. Ardından Cumhurbaşkanı Sezer hoşbulduk konusması yaptı ve kadeh kaldırdık. Yemeklerimizi yedik, içkilerimizi içtik. Yemekten sonra yine büyük salona dönüp kahvelerimizi içip tanıdıklarımızla sohbet ettik. Ve rüya bitti. Karim "Kül Kedisi gibi" dedi. Gerçekten de sarayda idik.

Şimdi Sayın Sezer’in görev süresi doldu, görevi yeni seçilecek Cumhurbaşkanına devredecek. Elbette kolay olmayan bir dönemde Cumhurbaşkanlığı görevi yapıp bu görevin bu şekilde de yapılabileceğini hepimize gösterdi. Ama ülkemizde politik erk eger daha dengeli dağılmış olsa, sivil toplum örgütleri ve muhalefetin ciddi bir ağırlığı olsaydı birçok kararın da zorlanmayacaktı. Herhalde çoğu zaman yaptıklarımızı biz değil de, içinde olduğumuz koşullar belirliyor.

3 yorum:

Nilambara dedi ki...

Sevgili Fatih, Cosetta haklı... Masal gibi ve hiç unutulmayacak, torunlara anlatılacak türden çok hoş bir anı... :)
buarada, nihayet Cosetta ile de tanıştık ve senden sonra eşini tanıdığıma da mutlu oldum...
Son paragrafın ise az cümlede çok şey anlatıyor gene... Son cümlene katılıyorum ama bir de şu yönü de unutmamak lazım şatafatlı bir iki lale devri döneminden sonra bu görevin bu kadar sade ve zarif yaşanabildiğini de gördük, demek ki içinde olduğumuz koşulların önemi kadar o koşulları bizim nasıl değerlendirdiğimizin de önemi var...
ve sanırım yeni bir lale devri daha bekliyor bizleri, yazık ki...

Adsız dedi ki...

Neden davet edildiginin kriterlerini bilmiyor olmana uzuldum. Ben tahmin edebiliyorum. Ozellikle de boyle bir davetin sadece cumhurbaskanlarindan olmasi degil, iste bu cumburbaskanlarinin doneminde olmasi da guzel olmus. Bunlar, oncesi ve sonrasinda yasanan heyecanlarla birlikte guzel ve onemli anilar. Bu arada birdahaki gorusmemize fotograf makinemi de getirecegim. Sen zaten unlusun, bakarsin ben de nobel filan alirim birgun.. Ya senin ya benim ani kitabimiza koyariz..
mehtap

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Mehtap,

Tipki dedigin gibi. Beni de en cok sevindiren her iki cumhurbaskaninin kisilikleri. Sayin Sezer'i tanidiginiz icin fazla yazma geregi duymadim. Ama goreve baslarken otombilini kirmizi iskta durdurmasi. Gorev suresi biterken darbeler yiyen bir gazetecinin yaninda tekrar otombilini durdurmasi belki de herseyi anlatiyor.

Fotografa gelince. Aksanat'ta acacagim bir sergimin katalogu icin galeri fotograf isteyince sasirdim. Cunku ben herkesin fotografini cekerken o karelere girme sansim yok.(Ornegin Ilhan Berk ile Bodrum'da evinin bahcesinde oturuyor sohbet ediyoruz. Sonra fotograflarini cekiyorum. Aklima ikimizin fotograflarini cekmek gelmiyor.) Aslinda bu da gorsel bir tarih olusturuyor.

Unlu olacagimizdan degil de. gunun birinde uzak noktalara dusersek bu fotograflara bakip ne guzel arkadaslik ediyorduk demek icin. Birlikte mutlaka fotograf cektirmemiz gerekiyor. Hem de Federico da olmali. Birgun bakip "Yahu bu adam bana sakalli kuyruklu kuleli rengarenk bir ucurtma hediye etmisti." der belki.