15 Ağustos 2007 Çarşamba

Mütevazi Bozcaada

Çanakkale’nin peyniriyle ünlü Ezine İlçesi'nin Geyikli Köyü... Tam Bozcaada’nın karşısı... Adaya, o kadar yakın ki..
Birkaç senedir gidemiyorum ama çocukluğumun her yazı buralarda geçti diyebilirim. Bembeyaz kumu, inanılmaz soğuk denizi ve mütemadiyen esen rüzgarı vardır. Özlemişim ben de...Ankara’dan Çanakkale’ye kadar yolu şöyle böyle düzgündür diyebilirim ama viraj sevmeyenler için Ezine-Geyikli yolu biraz zorlu geçiyor. Ama en sonunda deniz karşınıza çıkınca mide bulantısı mulantısı kalmıyor insanda. Hatta yutkunamıyor insan bir müddet.

“Ne iyi yaptık da geldik!” dedi Burak... İçime sular serpildi çünkü onca yolu git git git bir de beğenmeyiverseydi... :)

Eşyalarımızı eve yerleştirdikten sonra dooooooğru denize.. Akşama doğru oraya vardığımız için güneş ne yakıyor ne de bizden kaçıyor... Birazdan da batışını izleyeceğimiz için sevinçliyiz ama önce denize girelim dedik.. Fakat inanılmaz soğuk bir denizi var Geyikli’nin... Denize girmek bir 10 dakikanızı alıyor desem inanın abartmış olmam. Girince de çıkmak gelmiyor insanın içinden o da ayrı :) Herşey suya atlayıverene kadar...

Güneşin batışını izlerken tüm Geyikli sahili sessiz.. Kimileri sevgililerini düşünür, kimileri uzaktakilerini, kimileri ise ellerinden tutarlar yanıbaşındakilerin. Sanki ayda bir kere güneş batıyormuş gibi herkes hevesle izliyor güneşin kırmızlarını, turuncularını, pembelerini, lilalarını...Adanın arkasından kayboluverince güneş sessizce, sahil boşalmaya başlar yavaş yavaş...

Geceleri adanın ışıkları pırıl pırıl, şıkır şıkır gözükür bizim evlerden...İskeleden saatli feribotları kalkar adanın, 25 dakikada geçiverirsiniz karşıya...Burak’la durur muyuz, biz de geçtik adaya... Feribot adaya yaklaşırken ihtişamlı bir kale beliriverir.

Tarihi yerleri gezmeyi sevenler için, böyle yerlerde eski enkarnelerinden bir parça bulan insanlar için eşsiz bir yer. Bozcaada’nın üzümleri ve şarapları çok meşhurdur. Bir de Ayazma isimli plajı...Tabii ki Rum evleri, şarap evleri, çiğ börekleri ve balıkçılarını da es geçemeyiz...Adanın sokaklarında çekilen “Güle Güle” filmini izlerken çok heyecanlanmıştım. Bu defa da o sokaklarda yürümek, bize kendimizi az da olsa artist gibi hissettirdi :)

İskeleden, isteyenler bisiklet kiralayarak, isteyenler arabalarıyla gidiyorlar adanın tam arka kıyısına.. Ayazma....

Yeşilin ve mavinin tüm renklerini denizde görmeniz mümkündür orada. Adanın tek esmeyen yeri ve incecik kumu olan yeridir burası. Denizi de; hani girersiniz denize de suyun boyunuza gelebilmesi için epey bir yürümek zorunda kalırsınız.. İşte öyle bir denizi var. Geyikli’nin denizine göre daha sıcaktır suyu, yüzmesi, dalması daha kolaydır burada.. Karnımız acıktığı zaman hemen plajın üst kısmında daha çok yola yakın yerinde küçük küçük lokantalar, cafeler var. Biz de Burak’la sevimli bir balık lokantasında deniz ürünleri yemeyi, tabii ki çiğ börekleri silip süpürmeyi tercih ettik. Ha bir de adanın cacıkları da bir başka oluyor, buz gibi, iri iri taneli....

Neredeyse tüm günümüzü plajda geçirdikten ve enfes yemekler yedikten sonra ada turu yapmaya karar verdik. Adanın her yeri bağ-bahçelerle dolu.. Dalından üzümleri kopartıp kopartıp göz hakkı derler ya bir güzel yedik..Yanımızdan bisikletliler geçiyor, arabalar geçiyor...


Akvaryum Koyu diye el değmemiş bir koyda durup fotoğraf çektik. İşte buraya da o fotoğrafı koyuyorum. Şimdi söyleyin bana, insan orayı bırakıp da nasıl dönsün?
*
Burak beni çekiştire çekiştire arabaya bindirebiliyor :) Adanın biraz daha arkalarında rüzgar türbünleri var. Bu türbünler sayesinde elektrik üretilip Çanakkale’ye gönderiliyor. Yanlarına gittiğimizde pervanelerin sesleri çok etkileyiciydi. Aslında insan ülkesinde böyle şeyler görünce hakikaten çok seviniyor. Bir çok turist adaya geldiklerinde mutlaka bu türbünleri görmeye geliyorlar. Bizim de göğsümüz kabara kabara gezmemiz bir komikti doğrusu :)


Artık dönme zamanı gelmişti, vapuru kaçırmamak için acele diyoruz... Şimdi bu adada bir butik otelimiz olsa ne kadar da güzel olurdu değil mi?
*
Çanakkale turumuza Asos, Behramkale ve Athena Tapınağı ile devam edeceğiz..
*
Not: Acun’u gittikçe daha çok kıskanmaya başladım, ne dersiniz?

4 yorum:

Nilambara dedi ki...

Zeynep'ciğim, bizi bütün kış beklettin ama değdi, bir döndün pir döndün ;)
Seyahat notlarının devamını merakla bekliyorum :)

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Zeynep,
Bozca Ada'ya gideceginizi soylediginde icim ciz etmisti. Bozca Ada'da cok sayida dost sanatcinin evi var. Hele bunlardan bir tanesi de balikci.

Fethi Kayaalp, Bozca Adali. Simdi seksenbes yaslarinda, eger biraz dirense imis "Turk Gravur Sanati"nin kaderini degistirebilirmis. Gravurden para kazanilmadigi icin ("Akademiden aldigim aylik damdaki leyleklere yetmiyordu." diyordu) resim restaurasyonuna gecmis , onda da Turkiye'nin en iyisi.

Neyse.

2005 yilinin Kasim ayinda Istanbul'da Fethi Hoca'nin gravurlerini bastim. O siralar kendisi ile Bozca Ada ve balik avi sohbetleri yaptik. Butun o sohbetler aklima geliverdi.

berrin dedi ki...

neden daha sık yazmıyorsun..
okumak çok keyifli

Brajeshwari dedi ki...

zeynep
pervaneleri taklit eder fotolarina cok güldüm:)

hosgeldin..boyle ardı ardına yaz hep...opuyorum.