5 Ağustos 2007 Pazar

Çeltik Tarlaları

3 gün ayrıldım neler olmuş Tofu’da...
Gülçin, Selma, Efla hoşgelmişler, Fatih peşpeşe 2 güzel yazı katmış, Berrin nihayet seyahat genini onarmış, sevgili editörümüz bekçiliğin isyan anlarına yaklaşmış ama sayenizde belli ki tekrar motivasyonu artmış... :)

Bense, temmuz yoğunluğunu geride bırakmanın rehaveti ile tatil hayalleri kurarken, gece yarısına doğru gelen bir telefon ile, hafif hayalkırıklığı hafif yine yola çıkmanın keyifli motivasyonu ile minik valizimi hazırlayıp antreye koydum. Sabah erkenden, tam odamın karşısından güne merhaba diyen güneşle birlikte 3-4 surya namaskar ile güne doğup hızlı tempoma başladım. Kısa bir ofis ziyareti, nefes nefese bir hazırlık ardından patronla birlikte İstanbul yoluna çıkış...

Yolculuğun türü ne olursa olsun, en sevdiğim anları başlangıç noktasından hedefe varana kadar yaşadığım anlar... Başka alternatifim yok, sabit oturmak zorundayım ama hiç de şikayetçi değilim, ben sabit otururken çevremdeki manzara sürekli değişiyor ve bayılıyorum o kocaman gökyüzünü, bulutları izlemeyi, ağaçların sıra ile geçişini, dağları tepeleri seyretmeye doyamıyorum. Gece yolculuğunun en keyifli yanı bol bol kitap okuma vaktini bulmak, gündüz yolculuğu ise önce gözler sonra zihin için tam bir ziyafet...

Kısa bir İstanbul molasının ardından, havaalanından aldığı sfenks ile gelen şöförün beni de pikapının terkisine atması ile İpsala yolculuğumuz başladı. İstanbul -Trakya güzergahı benim için ilk sayılabilir, çok eskilerde kalan hayal meyal görüntüler arasıra ortaya çıksa da herşey zaten çok değişmiş. Hoplaya zıplaya giden pikabımıza ve çılgın şöförümüze (adam haklı kocaman iş makinasından sonra bu pikap ona oyuncak araba gibi geliyor tabii) rağmen yine çok büyük keyif alıyorum, özellikle Trakya civarında... Yolun heriki tarafı da ayçiçek tarlaları dolu, muhteşem... Yol boyunca ara ara yaptığımız sohbet ile sfenksi çözmeye başladım, adı Paul, İrlanda asıllı, İngilterenin güneyinde doğup büyümüş, hayatı farklı ülkelerde (Mısır, Hindistan, Fas gibi) geçtikten sonra Thailand’a yerleşmiş, 12 yıldır Bahngkok’ta yaşıyor, birkaçaydır Türkiye’de Yunanistan sınırındaki şantiyemizde saha mühendisi imiş. Meğerse aynı firmanın elemanlarıymışız bir süredir.
Tabii sevgili editörüm, bu arada Thai masaj için tüm gerekli doğru adresler de alınmış durumda ;)

İpsala’dayız, hertaraf yemyeşil, çeltik tarlaları, inanılmaz güzel... Otel Yunanistan sınırına 2 km mesafede, yani sınır ve gümrük binası tam görüş açımız içinde...
Akşam geç saatlerde ulaşılan şantiyedeki yemeğin ardından, nihayet sfenks çözülmeye ve Paul ortaya çıkmaya başladı... 30 saattir yolda ve hiç uyumamış olduğunu itiraf etti, otele gider gitmez yatıp geç saate (sabah 9) kadar uyuma hayali kurdu ama ne yazık ki kısa bir süre sonra sabah 5 te iş başı yapmaları gerektiği gerçeği ile yüzleşip tekrar sfenks pozunu aldı...

Sabah saat 6, odamın penceresinde muhteşem bir manzara, aşık oldum... Göz alabildiğine uzanan çeltik (prinç) tarlaları, ufuk çizgisindeki tepeler ve birden ardından doğan kıpkırmızı muhteşem güneş... Hemen selamlaştık, birkaç raund surya namaskar ile doğduk, canlandık...
O muhteşem güzelliği ifade etmek çok zor... Yemyeşil bir arazi ve tam üstünde kırmızı bir tepsi... yola çıkış telaşı içinde fotoğraf makinamı unutmuş olmaktan dolayı acı çekiyorum, ilk aklıma gelen o muhteşem görüntüyü sizlerle paylaşmaktı ama affedin ki olamadı, sadece zihnime işleyebildim...
Saat 8den itibaren ise, şantiye, bakan ziyareti, sınır ve 20 kadar yerel-ulusal basın mensubu ile geçen mücadele dolu anlar, bir gece önce gece yarısına kadar hazırlanan dosyaların dağıtımı, ardı arkası kesilmeyen isteklerin karşılanmaya çalışılması, koşuşturmalar vs derken nihayet herşey bitti, akşam 9 ve yine odamda, yemyeşil aşkımın karşısında bu kez de günbatımını yakalamanın mutluluğundayım. Ertesi sabahki kızıl tepsiyi yakalama umudu ile huzurlu bir uykuya merhaba...

Dün akşamdan beri yine İstanbul’dayım, akşam tofu keyfi ile tüm yorgunluğumu attım ve yarın akşam odamda uyuyacak olmanın mutluluğu ile şimdi bir İstanbul turuna çıkıyorum, izninizle...



Buarada, Sevgili Brajeshwari gözün ve gönlün arkada kalmasın, Eylül ortasına kadar Ankara'da tofuda nöbetçiyim, herkes dönünce, havalar biraz serinleyince ve tatil yerleri sakinleşince sıra bana gelecek ve 15 gün yok olacağım :) O zamana kadar sen keyfine bak, tatilinin tadını çıkar, yokluğunu aratmamam mümkün değil ama izin vermem "tofu"nun darmadağın kalmasına, endişe etme keyif yap :)


4 yorum:

selma dedi ki...

Hoşgeldin Nilambara,
Hoşbulduk Nilambara...

Burda sizlerle beraber olduğum için çok mutluyum...

Brajeshwari dedi ki...

Ben yarin gidiyorum ama bakin pazar gecesi rutin Tofumu yapmadan duramiyorum...Benide seyahetlerinize goturun yanimda hep fotograf makinesi olur...Ayrica ben gidiyorum ama bu yil daha cok gezecegiz sozunuz var unutmayarak gidiyorum...

tofuyu merak etmiyorum..Siz iyi olun yeter bana..opuyorum...

crispy dedi ki...

Nilambara ne güzel tasvirlemişsin.
Geçen ay Devrim'le yaptığımız
gezide bende günebakan tarlalarından çok etkilenmiştim ve
kafamdan istemdışı Yeni Türkü'nün
güne bakan düşlerimiz şarkısı
çınlamıştı....

Beto

Bluewaves dedi ki...

Sevgili Nilambara'
Fotograf makineni unutarak gitmis olsan da o kadar guzel tanimlamissin ki hem ayciceklerini hem o guzel gunesi gormus kadar heyencanlandim yazini okurken.
Bu arada herkes donene kadar senin orda olmana sevindim.Neden hepsi sozlesmis gibi ayni anda gidiyorlar acaba????