5 Mart 2007 Pazartesi

istanbul maceraları


istanbulda yasam "hızlı" dedigimiz zaman bundan ne anlamis oluyoruz? mesafeler uzun, migros'a gitmek bile bir paket zaman gerektiren aktivite, deniz kenarinda yasayan 11 milyon kisi hepsi sokaklara dokulmus gibi... omuzlarim agridi ya, bir sure sonra vucuduma dokunmadan yurumek delilikti ve "yol veren yoksa ben de yol vermem" duygusuna kapildim. bu duygudan hoslanmadim. bu duyguda rekabet, huzursuzluk ve inatcilik var ki bu istanbul'da yasamak isteyen icin gerekiyor. bu duygudan burcuyla uzak kalmişiz.

ders cikisi bagdat'tan kadikoy iskelesine binme karari aldik. plan besiktas'a inip taksim'e gitmek. cumartesi oldugu icin kadikoy dolmuslar dolu dolu geciyor. sira varmis- biz nerden bilelim-yasli teyzelerden firca yedik. ben de "biz yabanciyiz da..." ve gulumsedim. isimize yaramadi. kafamizda cizdigimiz yasli sevimli teyze karakteri artik yok olmus, belki hic yoktu. 45 dakika degisik noktalarda bekleyip sevimsiz teyze dolmus duragina geldik. 2 tane ogrenci bezmis tiplere öne eglip sordum "dolmus bu saatte hic bos gelir mi?" cevabi pek anlayamadim. burcu'ya dondum "ben artik konusmayim" dedim. burcu gulmeye basladi. cocuklardan biri arkaya egilip sordu ve anladigim bu "vırıvırvırı taksi dolm..vırıvırı..." öne egildim ve sordum "taksi dolmus mu dusunuyorsunuz?" onaylamak filan yok, elini kaldirdi taksi durdu bindik. onlar bi yerde yolda indiler, biz ikimiz iskeleye dogru yuruduk.

besiktas iskelesi o kadar kalabalikti ki turnikeleri gecemeyecek hale geldi. arkamdaki kadinin cantasi belime giriyordu. burcuyla kolkola girip sonsuza kadar ona tutunacagima icimde soz verdim. yorulmustum. yolculuk, ders, dolmus beklemek, iskeledeki binlerce insan vucudu bana fazla gelmisti. bir gun bile bitmeden fazla ve hizli yasamistim. dolunay yeni doguyordu. buyuklugu gunes gibiydi. suyun rengi pastel mavi. her taraf siyah beyaz, megersem besiktas maci varmis. burcu bana besiktas hakkinda bilgi verdi- ben turist o tur operatoru olmustu. deniz havasi beni kendime getirdi biraz, huzuruma hafifce kavusmusmuydum?

indik, taksim dolmuslara dogru ilerliyoruz. yine binlerce insan yolu suru halinde geciyor. ikimizde ceple konusuyoruz, ben kapatiyorum kendime "yolu izle" diyorum. gecerken arkami bisey durtuyor. dondum arkama baktim, yesil otobusun farlarini gordum!!! bir otobus bizi durtuyor! şofor burcu'ya "ne telefonda konusuyorsun yuruuuu" seklinde isaretler ediyor, halbuki biz o yuruyen surunun en kosesindeyiz ve herkesi takip ediyoruz. sucumuz nedir? o an "durtmesi aslinda kendine gel durtusu" dedim kendime. şoktayiz. sinir krizi gecirmemek icin gulmeye basliyoruz. taksim dolmus sirasina girip siyah beyazlilari izlemeye basliyoruz. onumuzde bir cift biriyle tartismaya basliyor ve bininceye kadar tartisiyorlar. nedenini su anda da bilmiyorum. aurami isikla dolduruyorum.

yasasiiiiin taksimdeyiz! stadyumun onunden gecerken icim kipir kipir oldu. bir gun dunya kupasi maclarini dolu bir stad'ta izleyecegim. nasil oluyor da yollardaki kalabaliga tahammulum yok ama sevdigim muzik grubun stad konserlerine gitmekten hoslaniyorum? nasil oluyorda bir gun dunya kupasi'na gitme hayallerini gerceklestirmek istiyorum? neyse o sorulari baska bir zaman cozerim diyorum. hosgeldik taksim'eeee.

burcu bana bildigi restoranlari, kafeleri, dukkanlari anlatiyor. ben nereye bakacagimi şaşiriyorum. taksim'e kac kez geldim ama bir tuhafim. "o pasaj'da guzel seyler var" dedi, biz istiklal caddesini gecme eyleminde bulunduk. burcu beni bi cekti arkaya, agzimdan bi "aahhh" cikti. tramvay 5 metre kala bizi ezecekmis, ve bizim daha yeni haberimiz oldu. pasaj'a attik kendimizi, beynim cantalara bakip uyuşsun, neler oluyor dusunmeyim su anda, yasiyorsun yaşa işte dusunceler akiyor. gozleme ve cay icip azicik toparlama firsati bulduk. ucuzluk pazarina girdik. telefon caldi, mac bitmis, semih arkadasimiz tatli yemek icin taksim'e inecekmis. kadayif istedim, semih geldi, garsonla mac konusuldu, garson galatasarayliymis semih besiktasli tokalastilar, hoscakalin denildi. istiklal caddesi deli kalabalik. her tarafta polis vardi ama o gec vakitte polis yok. semih'in ustunde siyah beyaz kazak vardi, ortamizda yuruyordu. biri geldi "onune kapa abi onunu kapa" dedi kacti. o anda sordum "stadta kavga filan olmadi diimi?"

birden onumuz sari kirmizililarla doldu. semih'ye saldiri, ben "yapmayin!!" diye bagirmisim, ucan tekmeler, kufurler, "bayan var bayan var durun" diyen oldu, burcu beni geriye cekti (burcu beni surekli arkaya dogru cekti butun gun :)) semih kavgadan ayrılmıştı, benim kupem atkima takilmisti, burcu beni tutuyordu, üçümüz hizli hizli yuruyorduk. hepimiz sarsılmıştık. burcu metro'ya indi, ben bostanci dolmuşa. semih ataşehir'e yola çıktı.

eren'in annesine gunumu anlatim, kafami dinlendirmek icin ona ogrendigimiz thai masaji biraz uyguladim ve saatler boyunca "grey's anatomy"in 7 bolumunu birlikte seyrettik. ay tutulmasi bitmisti, ben izlemeye unutmustum, neyse tutulmadan once firsat buldukca seyretmistim. insanlarin ofke patlamalarinin nedeni aymiydi?

ertesi gunku ders rahatlaticiydi. belimiz, bacaklarimiz, avuclarimiz gevsemisti. cakralarimiz aktive olmustu, birikintileri atiyorduk. cok hizli ve macerali yasamistik. istanbul'da yasamak boyle bisey demek.

7 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

irem'cim
haftasonu ne hizliydi dedim içimden..otobüs şöförünün bizi-koca arabayla dürtmesi cidden traji komikti..Fanatizm denen şeyin aslinda ne mantıksız olduğunu anladık.. insan kalabalığı,o kalabalıkta yaşam kalitesini gördük- trafik,ulaşım hayatı ve keyif almayı zorlaştıran şeylerle başetmeye çalıştık. Bunu her gün yapamayacağımı düşündüm.. İstanbul'u tatil için gitmelerimde sevdiğime karar verdim. Ankarada yaşamaktan çok mutlu olduğuma sonra...bunlar anı olarak belleklerimizde kaldi. Öyle hatırlayacağız artık.iyi bir yol arkadaşıydın..Teşekkürler

Subhankari dedi ki...

ne güzel anlatmışsın istanbul'un o keşmekeşini... özlüyorum çok bu günlerde istanbul'u... çok oldu gitmeyeli... sevdiğim o yerlerde dolaşmayalı... ama senin yazını okuyunca yeniden insan aslında kendi kafasında yerattığı şeyi özlüyor düşüncesi geçti içimden... kendi istanbulumu özlediğimi farkettim... ilginç şeyler yaşamışsınız gene iki günde... darısı diğer iki haftaya...

Dengede Reiki dedi ki...

Irem'cigim Istanbul'u o yuzden ben hic almayayim derim cogu kez - yorar beni cok Istanbul - ama yine de bir baska enerjisi vardir bu kadar kosturmanin icinde essiz dir Istanbul - hele benim cocuklugumdaki Istanbul'u yasamanizi dilerdim - bir ayri guzeldi - insanlar daha farkli - daha sakin- daha kaliteli - ama hersey gibi o da degisiyor ama tekrar ediyorum bir baskadir Istanbul - o kadar bozmak istiyorlar ki ama enerjisi o denli guzeldi bunu herseye ragmen kimsenin bozamiyacagini biliyorum - essizdir Istanbul....

Nilambara dedi ki...

İrem'ciğim İstanbul maceralarınızı dinlemek ayrı keyif okumak ayrı keyif, her ikisinde de sizle birlikte yaşamış kadar oldum :) ben de maceralarımı eklemeyim ama herseferinde İstanbul'a keyifle ve dolu bir enerji ile gelir ve her dönüşümde de tüm enerjim tükenmiş bir halde "İstanbul'un en çok Ankara'ya dönüşünü seviyorum" derim, gene de bir sonraki sefer keyifle gelirim. İstanbul ilginç bir şekilde inanılmaz büyülü bir şehir, müthiş bir enerjisi var sel halinde akan otomatikleşmiş insanlara rağmen, tüm kirletme yok etme çabalarına rağmen o büyü insanı gene de cezbediyor... sizlerle paylaşılan dersler ise apayrı bir keyif ve harika anı depoları... iyi ki geldiniz, iyi ki paylaşıyoruz bu keyifleri... sizleri çok seviyorum... :))

berrin dedi ki...

irem cim
ne güzel anlatıyorsun yaşadıklarını..
evet kaos vardır..
ama
istanbul görkemli şehir...

Adsız dedi ki...

iremcim öyle güzel ve canlı anlatmışsın ki bir istanbullunun hergün yaşadıklarını..... maalesef bu keşmekeşlik bile karartamıyor istanbul'un güzelliklerini - İstiklal'de yürümeyi... iskeleden vapura binmeyi başarınca boğazı boydan boya geçerkenki manzaraa... denizin kokusu.... martılar.... 9 yıl yaşadım ben İstanbul'da... orada yaşamayı değil ama gezmeyi, 24 saat yaşayan bir şehir oluşunu özlüyorum.... Bir kere de herkes giderken dönecek şekilde planla bu ziyaretlerini....cok işe yarıyor... Sabah erkenden Eminönü'ne in mesela... oradan tünelle İstiklal'e.... O kadar yorulmazsın!!!! Bizlerle bu güzel anılarını paylaştıgın için cok teşekkurler. Devamını hasretle bekliyoruz..... Sibel - IZMIR

Brajeshwari dedi ki...

irem ile istanbul yolculuğu şiirim...

yolda duran adamın öfke patlaması yaşadığını anladığın oldu mu hiç ilk görüşte?

birisi ismini yanlış söylediğinde " aa ben zaten sizi dinlemiyordum,rahat olun" diye üstüne pot kırdığın?

kendinden uzun boylu birileriyle taksi dolmuş yapmak için, yarı beline kadar kıvrılıp sevimli yapıp anlaşılmaya çalışırken,oldu mu dinlenmediğini hissettiğin?

Servis şöförüyle geyik yapma nedenin- seni gideceğin yere kadar bırakmasıyken -şöförün her dediğine gülümsediğin için pişman oldun mu yayan vardığında gideceğin yere?


Peki,Kavga sırasında ortada kaldın mı hiçbir takımı tutmaz, dünya vatandaşıyken sen?

sevimli sandığın teyzeler sana vıdıvıdı öğüt verdi mi en cadoloz hallerini göstere göstere?

tranvay çarpma tehlikesi geçirdin mi peki?

peki herşey tamam da, yeşil ışıkta yaya yolundan yavaş yürüyorsun diye, koca yeşil kütlesi ve kocaman camlarıyla seni bir "otobüs" dürttü mü hiç hayatın boyunca ?