5 Nisan 2008 Cumartesi

KOMSU KOMSUNUN KULUNE MUHTACMIS...

„Komsu komsunun kùlùne muhtacmis“ der hep annem.. Kül, bir sonu, belki bir yok olusu animsattigi icin hùzùnlù bir maddedir bence.. Insanin kùle neden ihtiyaci olur bilmiyorum.? Hele de komsudan isteyecek kadar.. Eskiler camasirlari beyazlatmakta, bazi tatlilarin hazirlanmasinda kullanirlarmis bildigim kadariyla.. Biz sobali evde yasarken, babam cok don yapan gunlerde ilik kulleri, daha henuz kokleri topraga cok tutunamamis kucuk agaclarin diplerine dokerdi o kadar..

Yillarca butun ailemizin, aslinda hic de iyi iliskileri hak etmiyen komsulara bile nasil iyi davrandiklarini, kimseyi rahatsiz etmeden, sosyal yonden hic de saygili sayilmayacak davranislari gormezden gelmeyi basardiklarini, iyi gunlerde mesafeli davranip, kotu gunlerde herkesin yaninda olduklarini gore gore, komsularina karsi ayni davranislari benimseyen bir yetiskin oldum ben de..


Ankara’da Kibris sokak yillarinda, 1980 sonrasinin ogrencilere yuklenen zorlugunu yasadim her acidan, tum yasitlarim gibi. Kapicimiz copumuzu almiyor, cogu sabahlar ekmek ve gazete icin birakilan torbayi ve parayi gormezden geliyor, kimbilir neyi, neden protesto ediyordu kendince.. Komsularimizin komsuluktan tek anladiklari, hava sicakliginin -10’lara dustugu o kara kis gunlerinde, evimizi cevreleyen terasa kuslar icin koydugumuz ekmek kirintilarinin ucup, onlarin balkonlarini kirlettigi haberini iletmekti sadece..

Bozkir yillari, gercek anlamda „komsu“ iliskilerini yasadigim ve belki de anladigim yillar oldu benim icin.. Ust kat komsum, ayni zamanda ev sahibim Habip Bey, , ben ona „amca“ dedigim halde hic „doktor hanim“ ligimi unutmadan, beni onlara emanet edilmis bir akraba kizi gibi gordu taa ilk gunden beri.. Sabahlari uyandigimda evin disindaki odunluktan tasinip, kapima birakilmis odunlari, ilkbahar aylarinda mutfak penceremin yanindan merakla basini uzatmis leylak agacinin dallari arasina birakilmis sepette, bahceden henuz toplanmis maydanozumu, nanemi ve lavas ekmegimi buldum hep. Geceleri kapiya getirilen hastalara hep benden once uyanir, cizgili pijamasinin ustune gocugunu gecirir daha onlar zilimi calmadan kapinin onunde bitiverirdi. Eger gelen polis arabasiysa deliye doner, „komserim bekleyemediniz mi sabaha kadar, bu sogukta doktoru niye goturuyorsunuz?“ diye cikisir, ben polis arabasina binerken, sadece polislere degil, butun mahalleye benim donusumu gormeden yataga donmeyecegini yuksek sesle bildirirdi.. Ben sadece soguktan degil; Tanrinin bile unuttugu insanlarin yasadiklari acilardan cok ama cok usumus olarak eve dondugumde, sadece Habib amcayi degil, onun esi Sevim teyzeyi de ayakta bulurdum. Soba gurul gurul yakilmis, uzerine kalin kalin kesilmis ekmekler dizilmis, yer sofrasinda kahvalti coktan hazir olurdu. Ben yere oturur, sofra ortusunu dizlerime ceker, titrememi durduramaz, bazen cayla birlikte goz yaslarim da agzima dolar , ama onlar sormaz, ben anlatmazdim.. Kamyoncu Habip amca, benim gibi uykusuz ama hic sikayet etmeden, kimbilir ne kadar surecek yolculuguna giderdi.. Ben de arkasindan karisi ve dunyanin en masum yosun rengi gozlerine sahip, burnunun ustu cilli, kucuk kizlari Meltem’le birlikte el sallar, „yolun acik olsun“ sulari dokerdim..

Sonra yine Ankara yillari.. Evin icinde corapla gezindigim halde, basina sardigi bir esarp bozmasiyla surekli kapimi calip, topuk sesimden yakinan sevimsiz alt kat komsum disinda, herkesle mesafeli, ama yine de sicak sayilabilecek bir iliski kurabildigim Oran sehrindeki hayatim.. Iclerinde ayrilan tek bir kisi vardi benim icin.. Edibe teyze.. Annem kucucuk yasta evlenip Erzincan’a gelin gittiginde, ona ablalik etmis, pek cok seyi ogretmis, sahip cikmis, annemin bize yillarca gorgusunu, bilgisini, yumusakligini, ailesinin gormus gecirmisligini anlattigi, yillar sonra Ankara’da karsisinda cikan Edibe teyze.. Pazar sabahlari teklifsizce kapisini calabildigim, ben kahvaltiya geldim diyebildigim, hastalandigimda „ Ayyy caniiiiimmm, ben seni nasil birakirim yanliz, ben sizin annenizi de cok severim cook“ diye diye corbami pisirip getiren, candan, hakikaten bana anlatildigi kadar gorgulu, gormus gecirmis iyi huylu Edibe teyze.. Gulcin onun gelini oldugunda da, Edibe teyze olarak kalmayi basarmis Edibe teyze..


Roma’da heryil komsular gunu kutlanir. Insanlar yakinlarinda yasayanlari tanisinlar, en azindan kimdir nedir bilsinler diye uydurulmus bir gun. Kimsenin kimsenin kulune muhtac olmayacagi bir sehirde, en azindan emniyet acisindan yararli sayilabilir.

Ben komsularimi tanimaktan hoslaniyorum.. Bayramlarini kutluyor, benim olmayan bayramlari kutlamaya geldiklerinde mutlu oluyor, sig.ra Lella’nin kopeginin basini oksuyor, komsum Profesor Melania’yi bir kacgun gormesem kapisini calip hal hatir soruyor, karsidaki genc ciftin cocuklarini eve cagiriyor, gunaydin, iyi aksamlar demeyi ihmal etmiyor, ama eger kùl lazimsa 24 saat acik olan marketlere gitmeyi tercih ediyorum..

Yine de iyi ki komsularim var ve isiklarini gormek bile mutlu ediyor beni..

Mehtap Pasin Gualano
6/IV/2008, Roma

7 yorum:

Fatih Mika dedi ki...

Sevgili Mehtap,
Ben de komsuluk ilisikilerinin tadini cikarmis bir kusaktan geliyorum.Keske komsularimizin hepsinin adini tek tek anabilsem.

Ama en son komsumuz Remziye Hanim Teyze, 12 Eylul 1980 oncesi o kursun gibi agir gunlerde, ben eve girmeden yemek sofrasina oturmazmis. Bundan o gunlerde degil, yillar sonra haberim oldu.

Komsunun kulune gelince.

Ocagi sonmus yoksul kadin kizini komsudan ates istemeye gonderir. Komsu atesi verecektirde atesi nereye koyacagini bilemez. Kucuk kiz avucunu acar "buraya biraz kul koyun, atesi de uzerine koyun" der.

Komsunun kulu belki de bu kuldur.

Nilambara dedi ki...

Mehtap'çığım bazen şanslı bir nesil olduğumuzu düşünüyorum. Bende de bol bol güzel komşuluk anıları var çocukluğumdan, hala özlediğim :)

Habip Bey Amcalar, Edibe Hanım Teyzeler şimdi okurken hem gülümsetiyor hem gözleri doldurtuyor...

Şimdi de güzel komşuluklar var ama sanki o kadar sıcak, o kadar içten, samimi değil...

buarada, bu sefer epey özlettin kendini, umarım birdahaki sefer bu kadar bekletmezsin :)
Gülçin'in de kulakları çınlasın, unuttu bizi ;)

Adsız dedi ki...

Sevgili Mehtap,
Benim babam asker olduğu için çocukluğum lojmanlarda geçti, o yüzden komşuluk ilişkileri bayağı yoğundu..

bugün üst kat komşumuz elinde bir tabak kabak tatlısıyla, alt komşumuz da bir tabak börekle çıkageldi; zaten evlenince taşındığım bu apartmanda bu tip ikramlar olması hem "yaşasın hala komşuluk yaşıyor" dedirtiyor; hem de bana da bizim kuşak pek çok insan gibi çocukluğumu hatırlatıyor..

küle muhtaç olmakla ilgili olarak benim bilgim de Fatih beyin yazdığı gibi.. Günümüzde kül değilse de bir tatlı söz, bir güler yüz çok önemli; ben de senin gibi onların ışıklarını bile görmekten çok mutlu oluyorum..

berrin dedi ki...

çok romantik bir yazı olmuş...
bütün komşular aynı değil/niyetlerinin iyi olduğunu bildiğimiz/ çok fazla konuşan komşularda var/defalarca ama defalarca aynı olayları aynı cümleler anlatabiliyorlar:)

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Arkadaslar, Isvec'e yerlesen bir Turk profesorun esi, tatsinlar diye komsularina bir kac kez bizim tatlilarimizdan goturmus. Birgun o evde yokken komsular kapiyi calip, bu durumdan esinin haberi olup olmadigini, eger yoksa firsatcilik ediyor duruma dusmek istemediklerini soylemisler.
Ben farkli komsuluk iliskilerinin yasandigi ortamlarda buyudum. Hala da, baskalarinin yasamina burnuna sokmadan o yasamlarin icinde varolabilen komsulari seviyorum ben. Cunku; sonucta bu iliskilerde sinirlari cizebilecek gucte oldugumuzu dusunuyorum. Yani sosyal bilinc denen zorlama pek umurumda degil ve goz deliginden baskalarinin kapilarini gozleyenlerin yalnizliklarina uzuluyorum sadece..

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Bu arada sevgili Nilambara, hem guzel sozlerin hem de herzamanki gibi yazimi anlamlandiran fotograflar icin tesekkurler. Ben yokum ama hepinizi okumaya devam ediyorum, sabahlari ise gec kalmak pahasina bile olsa..
sevgiler

7zeytin dedi ki...

Balıklar yuva değiştirirler.
Mehtap sen de yuvalar değiştirmişsin.
Balıklar unutkandır.
Bence sen iyi bir komşusun.
o