13 Şubat 2008 Çarşamba

Aşekâ

istanbul kanatlarımın altında -Gülay (Sitenin sağ alttan müziğini stoplayarak, şarkıyı dinleyebilirsiniz)

*(Yazidaki ilişki kelimesi, her tür ilişki anlamında kullanılmış olup- sadece kadın-erkek ilişkisi olarak anlaşılmaması için bu not düşülmüştür)

------------------------------------------
Aşk kelimesinin aslı arapça da "Aşekâ" dan gelir . Aşekâ: bir ağacı saran ve besinini ağaçtan alan ve zaman içinde ağacı kurutan ve öldüren sarmaşığa denir.

Yüzyılın anahtar kelimesiydi “Seni çok seviyorum”... Çok seviyorduk biz, herkes, birbirini.... Her kapıyı açar gibi, içimizdeki her iyi duygunun eş değer anlamı gibi, seni çok seviyorumlara sığındık... Biz derken de, bize söylenirken de...

Seni çok seviyorum, sevgiye denk miydi..Sevilmeye..
Seni çok seviyorum bir ilişkiyi bir ömür götürür müydü?
Hani beni çok seviyordun’a cevap olur muydu? İçimizde hissettiğimizin tam karşılığımıydı? Ya da bir garanti mi?

Sevmek daha ulvi birşeydi belki de... Büyüklüğü sevgiden kaynaklı.. İnsanın içinden-özünden gelen hani... Cümlelerle ifade edilemeyenden... Birini sevmek için koşul - karşılık beklemeyeninden...

Dünyayı sevmek kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diye geçer şarkı da.. Bu sözün anlamı insanların birbirlerine aşık olunca hayatın çok daha iyi olacağı değil elbette.. Bu sözde binbir anlam saklı...

Yanıp sönerken ne güzeldi.. Kayıp giderken, Ne güzeldi .. Ne güzeldi ...” diye devam ediyor başka bir şarkı da... Zamane aşkları anlatıyor.. Yanıp sönen... heyecanlandıran ve belki de duyguları yükseklere taşıyan, taşıran......

Aşkı hayatın içinden bu kadar ayıran ne oldu.. Hayatın içindeyken o aslında.. Herşeyin özünde varken.... Aşkı salt halinde isterken, körleşerek herşeyde ve her yerde olan o aşkı görmemizi engelleyen... Yoksa, dünyadaki sunilik aşkı da mı sardı..

Yaşanan aşk aslında bir bilinmez.. Bizi o aşkı bulma zamanını ayarlayabilsek, nedenlerini bilebilsek, söneceği noktayı görebilsek aşkın böyle bir büyüsü olabilir miydi... Kaçarken kovalamanın, görmekten çok özlemenin... Gitmekten çok beklemeyi, dokunmaktan çok, düşlemeyi sevdiren şey belki de aklı kandırmak için doğanın bir çabası.... Doğanın bir oyunu bize.. Belki de aşkı görmek için aynaya bakmak gerekli sadece... Çünkü kendinde görürsün aşkı önce...Onu görmeden başkasına da veremezsin... Elbet bütün Robinsonların bir Cuma’ya ihtiyacı vardır ama... Bu birazda bedensel bir ihtiyaçtır.. Yanlızlıktan belki, belki kendimizde sevgiyi bulamayıp – karşımızdakinin verdiğiyle var olabileceğimizi sanmaktan...Ve sırf hayatı kotarmak adına.. Adı ihtiyaç olan ilişkiler için söylüyorum bunları... Bir filmden bir söz geliyor aklıma... Aşktan karşılık alamayan bir adamın annesinin söylediği bir şeydi bu... Adama şunu diyordu Annesi“ Elbet seni de uzun boylu görecek bir kız çıkar karşına”.... Ne fenadır ki, asıl ayna içimizdedir oysa.... Görüntü sandığımızda yanılsama...

İlişkiler hakkında okuduğum bir kitap var çok sevdiğim. Seni seviyorumları tüketmekten bahsediyor kitap..Ve seni seviyorum yerine “ sen nasıl istersen” demeyi deneyin diyor kitap... İlişkilerde karşılıklı beklentiler için tanrınızı değiş tokuş etmeyin diyor ayrıca.. Değiş tokuş etmeyin... Yani varoluş nedeninizi, biçiminizi unutup başkası mutlu olacak diye değişip mutsuz olmayın ve böylece karşınızdakini de değiştirmeyin.. Onun özünü sevdiğinizde, ondan beklentileriniz olmadığında, olduğu gibi kabul edebildiğinizde zaten cümle tamamen değişiyor... ”Sen nasıl istersen kabulumdur” alıyor yerini seviyorum senilerin...Ve hatalara rağmen değil, hatalarından ötürü de sever oluyorsunuz karşınızdakini... Karşımızda hata diye gördüklerimizin aslında kendi korkularımız olduğunu anlaya anlaya.... “Kendimde görmek istediğim şeyi görüyorum sende, almak istediğim şeyi sana veriyorum” demekte “seni seviyorum” demeye başka bir alternatif... “Senden aldığım yada esirgediğim şeyi kendimden esirgiyorum.Senden esirgeyeceğim şeye kendim sahip olamam” da diyor.. Karşımızdan esirgediğimiz hiç birşey bizimde olamaz diye çünkü.... Evren böyle işlemiyor... Ektiğimizi topladığımızı gösteriyor defalarca... “Seni sen kendini en iyi nasıl görüyorsan, öyle görmek istiyorum” diyor sonra... Ne güzel anlatıyor aynalığı... “Seni sen kendini en iyi nasıl görüyorsan, öyle görmekle kalmıyor seni senin kendini göremediğin kadarıyla görüyorum.Seni senin kendini gördüğünden yüce görüyorum” diyor başka başka... İnsana, karşındaki aynada özündeki yüceliği görebildiğinde kendi yüceliğini de keşfedersin diyor aslında...

Sevmek ve aşk... Aynalık ve Sevgililik... Sevgililer gününe özel bir yazıydı çabam.... Ama aslında her günün sevgi günü olduğunu düşünerekten... Bu zamanda içi derin, dipsiz bir kuyu sevmek ve aşk.... Bazen depresyon nedeni, bazen katil eden cinsten 3.sayfa haberlerinde...Oysa o içimizde... Onu dışarda arayarak ve tüketim çılgınlığı haline getirerek, sunileştirerek yok ederek....İçimize bakmayarak... İçimizde bulup, dışımızda yansımasını görmeyerek.... Koşullara bağlayarak , dipsiz kuyular yapıyoruz.. Sunileşteştiriyoruz.. Bir minik hediyeye değiş tokuş etmeyelim bugünde... İlişkilerimizde içimizdeki sevgiyi esirgemeyelim.. Gördüğümüzün biz olduğunu bilelim... Sevdiğimizin de..

Aşk en salt –en güzel haliyle duruyor oracıkta...şuracıkta...bizde... bizden yansıyan da...
Ve bu şarkı da anlatıyor o şuracıkta olanı...... ve bize onu yaşatmak, paylaşmak ve çoğaltmak kalıyor..

önce kuş olduk uçtuk semaya-sonra vurulduk düştük sevdaya

yandık ateşten korlar misali-öyle derindi vardik mihraba

aşki ilahi saydik cihanda-özden buluştuk fani mekanda

--
Ve ben bu yazıyı, suni bulduğum sevgililer günü için ama en önemlisi içimden, içimin sevdiğim bir kadın için yazıyorum.. Benim için günün anlamı aşka aşık olan ona dair... Doğum gününüz kutlu olsun...Seveniniz ve sevdiğiniz bol olsun Nilambara..

....

Brajeshwari -14 Şubat 08 / Nilambara günü

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Bence doğayla uyum içinde ve evrensel BİR’lik anlayışında düşünülebilecek bir gün 14 Şubat.. Sevgiliyle, eşle, çocukla, kucaktaki kediyle, saksıdaki çiçekle, en sevdiğimiz koltukta bir bardak çayla kendimizle, herkesle ve herşeyle sevgi ve uyum içinde olduğumuz sürece hergün sevgili bir gündür.. :)

Sevgili Nilambaraya da hayırlı yaşlar olsun diliyorum, gönlünden geçenler hayırla OLsun..

sevgilerimle..

Nilambara dedi ki...

“Seni sen kendini en iyi nasıl görüyorsan, öyle görmekle kalmıyor seni senin kendini göremediğin kadarıyla görüyorum. Seni senin kendini gördüğünden yüce görüyorum”

bu harika söz ne kadar çok kimse tarafından söylenirse yürekten, o kadar çok sunilikten kurtulacaktır sevgilerimiz ve hayatlarımız, diye düşünüyorum...

Çok teşekkürler Sevgili Brajeshwari, herşey için... en çok ta varlığın için :)

Bluewaves dedi ki...

Kalbi sevgiyle dolu olan ancak sevgiyi boyle guzel anlatir ve boyle guzel aktarir cevresine.Dogumgunun bu gune rastlamasi tesaduf degil galiba.
Daha nice yillara saglikla,sevgiyle...

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

"mirror has two faces" filminde edebiyat profesoru Rose, ogrencilerine asktan sozederken, dersi su cumleyle bitirir "kahretsin ! aslinda surdugu surece, asktan daha guzel ne olabilir ki?".. Onemli olan galiba, aynanin obur yuzune bakma vakti geldiginde, yikici olmamayi basarabilmek.
"Insan birguncuk yasayan su sinegidir, Sevmis olmaktandir ovuncum, baska degil" diyor Aragon Zaman Sensin de.. Oyle iste.. Sevmis olmaktan olmali ovuncumuz, baska degil..