28 Aralık 2007 Cuma

TiK TaK TiK TaK ...2008

Büyüdüğümü yaşlarımla anladığımda, zamanın hain bir şey olduğunu öğrenmiştim. Büyümek bir zaman sürerdi. O zamanda, büyürdün büyüdüğünü öğrendiklerinle..

Emeklemek yürümek içindi..
Uyku büyümek için...

Çocukça oyunlarım, gerçeğe hazırlıktı büyüyenler dünyasında...Ve her çocuk gibi büyüklerin algılarıyla anlaşılmaya çalışılırdı oyunlarım.. Saklanan bedenimdi, bulunmak isteyen ise yüreğim... Saklanırdım ama beni bulsunlar isterdim içimde tuttuğum afacan kahkahalarımla...

Oyuncak bebekler ayakta sallanarak uyumazlardı, ama bunu büyüyünce farkettim... Onlar uyku bilmezlerdi, çocukluğumuzu güzel geçirelim diye hep gözleri açık olurdu çünkü...

Büyümek, dünyaya ayak uydurmak için... Büyümek, büyüyen yaşıtlarınla bir olabilmek için.. Büyümek büyüyen dünyada büyük adamlar olmak için... Ve büyümek çocukça, saf algılayışından her şeyi daha etraflıca anlayabilmek adına..

Zamanlarla eşitti büyümek...
Yaşlarımla doğru orantılı...

Babam ilk saatimi aldığımda ilkokul bire gidiyordum.. Zaman kavramını anlamayan bir çocuk olarak, analog saati anlamamda hayli zor oldu. Hediyemi haketmem gerekirmişcesine, büyük masanın bir köşesine oturduk beraber... Akrep ve yelkovan hareket ediyor saat 1 oluyor.. Akrep ve yelkovan hareket ediyor saat 6’yı buçuk geçiyor oluyor.. Sonra 7’e çeyrek kala.. Sekizi beş geçe... Ben kocaman gözlerimi açarak dinliyor, anlamaya çalışıyor ama anlamıyordum.. Sandalye büyüyor ben küçülüyordum.. Neden öğrenmeliydim bunca şeyi, anlamadığımdan belki de.. Belki de akrep akrep gibi değildi.Yelkovan da neyin nesiydi bilmediğimden.. 3 birşeye benziyor, 5 yılan gibi ama değil, benzetemediğimden belki.. Belki kolumu ısırıp, eti kemik geçiyor demenin daha komik ve eğlenceli olduğunu düşündüğümden...

O ilk saatimi hala saklıyor olsam da, saatleri nasıl öğrendim bilmiyorum.... Hepimiz öğrendik saatleri bir şekilde... Hayatımızda öğrendiğimiz birçok şey gibi, düzene uymak için kurulmuş “zaman” kavramınında tam içindeyiz.. Ve şu anda akrep 2 de, yelkovan 20...

Ve saatler zamanı, takvimler yılları gösterirmiş.. Saatler birikip 24 edince 1 gün edermiş.. Bunun 12 saatinde güneş olur, 12 saatinde gece... 12 saat 12 kez akrep ediyor.. Ve bir dolu yelkovan... Ve günlerde; bazen otuz, bazen 31 tane birikirmiş.. Bunlarda ay olurmuş 12 tane.. Hangisi otuz gün, hangisi bir fazla için ellerinizi yumruk yapmak gerekirmiş.. Hopp tepe, hoop çukur... Ocak 31, Şubat hırsız 28, Mart 31.... Öyle biriktirirlermiş günleri.... Sonra, Yaz- kış –sonbahar- ilkbahar varmış bir de.... Halbuki, okul tatil- kar yağıyor- denize girme zamanı- aslında o mevsimlerin anlamı... Öyleymiş işte büyüyen, düzene girmesi gereken insanlar dünyasında zaman... Ve akrep yelkovan günleri, günler ayları, aylar mevsimleri ve yılları yaparmış.. Yıllar geçermiş.. Zaman dönermiş.. Biz büyürmüşüz..

Saati öğrenmeye zorlanıp, gözleri kocaman olan o çocuklar şimdi başka şeylere hayret edermiş gözleri kocaman yine... Mutlulukları bir başka, hüzünleri karmaşa.... Büyüyen her çocuk gibi çocuk ruhunu özlerlermiş belki de... kimbilir.. O saf, o naif hallerini...

Günleri biriktiren Aralık artık görevini bitirmeye yakınken, Zaman tam bir yıl olur, 365 gün devrildiğinde yeni bir yıl başlarmış...Yeni günler biriktirmelik.... Ve hep umut ederlermiş, sil baştan başlarcasına... Güzel şeyler... Sıfır kilometre hayaller... Akrebin yelkovanla ayrı güzellikte buluşacağı, haylaz Şubat’ın çaldığı 2 günün bile önemsiz kalacağı güzel zamanların hayalleriymiş bunlar... Her yeni gibi çocukça, saf ve naif hayaller işte... Çünkü onlar zamana yenik düşmüş büyük çocuklarmış aslında... Zaman hep aynı dönse de o hoş umudu taşıyacaklarmış minik ruhlu büyük çocuklar.. Ve böyle böyle büyüyeceklermiş aslında..

O masada oturup saat kavramıyla ilk tanıştığımda, bir de ismi bile olmayan bir şey varmış akrep ve yelkovan dışında ...

“Bu devamlı hareket edenin ismi ne Baba ? “

Hani ismi olmayan..Tik tak Tik tak Tik tak ...
Akrep ve yelkovandan çok, çocukken o ilgisini çekmiş en çok....

“bu dönüyor..Yine hareket etti.. Yine..Tik tak.”

Akrep bu kalın olan... tik tak tik tik tak...
Yelkovan daha ince olan çubuk.... tik tak tik tak...
Şimdi saat 6... tik tak tik tak...
Şimdi de 5’çeyrek var...tik tak tik tak...

Şimdi saat kaç peki sen söyle ....
“Saat?!? Aa Baba bak tik tak tik tak..”


Hayatı böldüğü zamanlarla değil, geçirdiği anlarla algılayan her çocuk gibi çok güzel anlar diliyorum hepinize... Hayat gerçekten o anlardaki mutluluklarda saklı... Umut dolu, dilediğiniz herşeyin içinde olduğu.... Uzun ve farkedilmeden gitmemiş güzel anlar diliyorum... Emeklemeyi, yürümeyi ve hatta koşmayı öğrendiğimiz gibi, durmayı ve farkında olmayı da öğreneceğimiz anlar diliyorum...

Bazen bende unutsamda yaşadığım anların kıymetini, hemen o tiktakları duyuyorum içimde... Çocukluğum hatırlatıyor belkide.. Büyüdüm, gün içinde saatlerle yarışsam, yıllarla yaşıma bir artı eklesem, umutla gelecek yeni yılı beklesem de hepsi de yaşadığım güzel anlardan ibaret aslında...

Yıllara göre büyüdüm.. Az uyuyorum sonra.. Uyku sadece bir çocuğun büyümesi için gerekli.. Ben ise az uyuyarak çocukluğumu uzatıyorum yine bu gece ...

Saat mi..?
Saat ;
eti kemik geçiyor şu anda....


7 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir dergim olsaydı yayınlamak isterdim bu yazıyı...

Aylar, günler, saatler neden var hiç böyle düşünmemiştim...

Çok tebrikler...

Adsız dedi ki...

CANIM, ETI KEMIK GECIYOR GULUMSETTI BENI KUCUKKEN HEP BOYLE DERDIM SAAT ANLAMSIZ GELIRDI COK DA ZOR OGRENMISTIM ANNEM MATAMETIKTE CARPIM TABLOSUNDA OLDUGU GIBI SAATI DE TUVALET KAPISINA ASMISTI OGRENEYIM DIYE..SONRA HEP ZAMAN GORE HAREKET ETTIRILMEK ZORUNDA BIRAKILDIM..
BHAGAVAT GITA DA : SRI KRISHNA BEN ZAMANIM DIYOR, KUCUKKEN YUREGIMDEN HEP ZAMAN BENIM DERDIM ISTEDIGIM KADAR ZAMAN BENIM...AMA BUYUDUK VE BUNU UNUTTUK ASLINDA ZAMAN BIZIZ....
SEVGILERIMLE,

BRAJABANITA VE SAYENDE THE OZGUR MARTI

berrin dedi ki...

çok güzel öykü / yazı olmuş...
saati öğrenebilmem için
pembe kartondan kocaman saat yapmışlardı...akrep yelkovan beyazdı...en çokda dayımların evideki guguklu saati severdim..saat başlarında öten kuşu görebilmek için saatlerce karşısında otururdum...
saatlerin - günlerin -kısaca zamanın hızlı geçtiğini artık biliyorum...

Nilambara dedi ki...

Sevgili Brajeshwari, yazını çok sevdim, en çok da;
"Hayatı böldüğü zamanlarla değil, geçirdiği anlarla algılayan her çocuk gibi..."
sözünü... ve galiba büyümeyi hiç öğrenemeyeceğim diye düşündüm... :)
benim için zaman hala "başaklar sarardığında doğmuş" tanımlaması gibi "şu olduğu zaman, bu geldiği zaman" gibi tanımlamalı geçiyor... :) belki de ilk saatimi oldukça geç, ilkokulu bitidiğim sene edindiğimdendir... "babaanne ben okulu bitirdim sana ne alayım" sözümle kendini zorunlu hissetmişti gerçi o da ama şimdi konumuz bu değil :)))

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

yani Sevgili Burcu, duruyorsun duruyorsun, boyle insani taa yureginden vuruyorsun...
Yazin ayri guzel, yorumlar ayri..
ben cok sevdigim yazilarda oldugu gibi, done done okuyacagim bunu da..
Brajabanita hakli.. zaman benim.. Aragon "zaman sensin" diyor o muthis siirinde..
"zaman kadindir, onunde diz cokulsun ister hep"

Bluewaves dedi ki...

J.K Rowling'in cocuklari icin yarattigi hikayelerin birgun butun dunya cocuklarinin elinden dusmeyen Harry Potter'a donusmesi cok ilginc gelmisti bana.
Burcu'nun bu yazisi da boyle bir kitabin ilk oykusu olmaya aday bence.
Acaba cocuklarimiza masallar diye bir kose de mi olsa burda diye dusunmeye basladim.

selma dedi ki...

Canım ellerine sağlık.

Ben zamanı yok ederken , zamanında yaşadıklarımı zihnimin bilmem ki neresine sürmüşken, içimden yazmak geçipte hiç bir cümleyi hiç bir süzgeçten geçiremezken ve bunu zamana bırakmaya çalışırken hep ilaç oluyorsun bana.

Ben saati nasıl öğrendiğimi bile hatırlaymazken, çocuğuma saati nasıl öğreteceğimi hiç düşünmemişken ve yine tüm bunları zaman bırakırken sanki biraz içim acıyor sanki biraz içim coşuyor...Öyle karıştırıyorsun kafamı:) İyi bir yazarsın sen.

Kesinlikle...