28 Ekim 2007 Pazar

SEHIR TUTSAKLARI....


Yagmur yagiyor.. Hava acaip derecede soguk. Yorgunum.. Evde dursam, hicbirsey dusunmesem, hicbirsey yapmasam sadece yumusak bir battaniyeye sarilip gazete okusam, yeni aldigim naneli yesil caydan icsem keyfim yerine gelecek biliyorum ama Federico ve Antonio’nun beni evde birakmaya hic niyetleri yok. Karar coktan verilmis, sinemaya gidilecek..

Oglen yemegini de orada yiyelim diyor Antonio ve bu fikir hepimizin hosuna gidiyor. Federico ile sinemaya gidildiginde hep, Roma havaaalani yolu uzerinde 18 salonlu bir Amerikan sinemasi seciliyor. Yemegimizi hizla yiyip film saatini beklemeye basliyoruz. Antrede oturacak degil yaslanacak bir cikinti bile yok. Ayakta durulacak, daha dogrusu durulmayacak, hergun yenilerinin eklendigi kucucuk kornerlarda para harcanacak sekilde kurgulanmis hersey.. Antonio ve Federico kitapciya giriyorlar, ben kirmizi biberli dahil olmak uzere (yedim ve hic begenmedim) herturlu garip cikolatanin satildigi dukkana.. Birara deniz eskilerinin satildigi yerde karsilasiyoruz, onlar spor salonunun uyelik kosullarini sormaya gidiyorlar (hala sinemadayiz), ben atkilar, esarplar satan dukkana. Giysiler, bujiteriler, saatler, mobilyacilarin standleri, sapkacilar, bilgisayar malzemeleri…. Sadece bakmak bile yoruyor insani.. Neyseki film cok keyifli, koltuklar cok rahat, Federico kahkalar atiyor, Antonio hemen uyuyor, ben eskiden gittigimiz, antresinde sadece bir bar ve sadece sacher turtasi ile kahve satilan kucuk sinemayi dusunuyorum. Erkenden gidip, pastamizi yiyip, gunluk gazetelere goz attigimiz, kitaplari karistirarak filmi bekledigimiz zamanlar gerilerde kalmis coktan.

Film bittiginde koridordaki bir kapiyi aciveriyor Federico. Kendimizi inanilmaz buyuk bir supermarketin ortasinda buluyoruz. Aaaaa diyoruz ucumuz bir agizdan. Supermarket ucsuz bucaksiz ve kelimenin tam anlamiyla insan kayniyor. “Kacalim diyor Antonio, sinema bizi yutacak”. Guluyoruz..Federico arabada hemen uyuyor. Fiumicino koyune dogru gidiyoruz. Yagmur yagmaya devam ediyor..

Fiumicino gercek bir balikci koyu. Sokaklar bombos. Yagmurun altinda iyice grilesmis denize bakarak caylarimizi iciyoruz arabada. Federico uykusunda guluyor. Dusunsene diyorum, 1,5 saatlik film icin 5 saat gecirdik icerde. Sinemadan kitap, esarp, portakalli cikolata aldik. Benim gibi onsezileri guclu bir insanin, olacaklari coktan anlamasi gerekirdi aslinda. Oysa ben, mahalle kasabimiz, dukkanin bir kosesine cok iyi bilinen kirmizi saraplari dizdiginde bunu sevincle karsilamis, ne iyi bir fikir demistim, eti al, sarabini da al, dogru eve.. Kasabimiz dukkanin koselerine once donmus sebze, sonra sut, sonra ev makarnasi filan ekleyip kasap olarak tanimlanamaz bir hale geldi coktan.

Kuaforde kaktus ve corap satiliyor, pantolon pacalarini bastirmak icin terzi supermarketin icinde, ayakkabi tamircisinde cilingir isleri yapiliyor, postanelerde kitap-CD-oyuncak-takvim vs standleri var, pastanenin vitrininde satranc takimi, durbun, mucevher kutusu koymuslar. Hicbirsey bize sosyal bilgiler dersinde ogretildigi gibi degil artik. Kimin neyi nerede yaptigini anlamak cok zorlasti. Yeterki tuketelim.. Biz tuketelim diye hersey heryerde.. Nereye ne icin gitmis olursak olalim, o an aklimizda olmayan bir seyi de sunuyorlar bize. Icerde kalalim, etrafimiza bakalim ve alalim.. Sehir bizi tutsak ediyor.. Biz sehire tutsak oluyoruz..

Cok yakin arkadaslarimiz Roma’nin merkezinde Pantheon meydanindaki milyarlik evlerini satip, Roma disinda bir koy evi aldilar iki yil once. Pasquale, universitedeki isinden ayrilip, enginar, karnabahar, uzum, findik yetistiriyor. Cocuklari coban kopeklerine sarilip uyuyorlar. Ekmeklerini evde yapiyorlar. Ben boyle bir secim yapabilecegime, boyle bir degisim gecirebilecegime inanmiyorum. Sehri seviyorum aslinda. Sehirde yasamayi, onun bir parcasi olmayi seviyorum. Bahcemiz olsaydi maydanoz yetistirirdim belki ama hepsi o kadar. Sadece sehir beni tutsak etmesin, kandirmasin, mevsimleri calmasin istiyorum. Kis geldigini , vitrinlerden degil; gokyuzunden, agaclardan, kuslarin uctuklari yonlerden anlayayayim istiyorum . Pantolonumu terzi kisaltsin, sinemada film seyredilsin, sebze manavdan, oyuncak oyuncakcidan, pasta pastaneden alinsin istiyorum. Sehir beni yonetmesin, ben ona istedigim kadar karisayim istiyorum.. Merak edeyim, ben arayayim, ben bulayim, kesfedeyim istiyorum..

Ben sehire tutsak bir sehirli olmak istemiyorum…


Mehtap Pasin Gualano

Roma’ 27/X/2007

6 yorum:

Navanalini D D dedi ki...

Bu yamurlu Ankara sabahında hiç görmediğim Roma dan kesitler yaşattınız. Biraz hüzünlendim ama, bana hayal kurdurttunuz ne güzel teşekkürler

Nilambara dedi ki...

Sevgilli Mehtap, ben de hiç sevmiyorum bu kocaman alışveriş merkezlerini ve içinde kaybolan sinemaları, boğuluyorum, nefes alamıyorum, gözlerim kızarıyor o suni hava dolu ve tıklım tıklım yerlerde...
ve sana yürekten katılıyorum, hala mahalle esnafımız ile minik sohbetler içeren alışverişler favorim :)
ve artık şehirli olmayı bile istemiyorum...

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

ustelik bizim ki, alisveris merkezinin icinde bir sinema degil, sadece sinema.. dusunsene..
yine de sehirden vazgecemem gibi geliyor bana..

Nilambara dedi ki...

:)) evet ya... tekrar okuyunca algıladım sadece sinema olduğunu, düşüncesi bile hoş değil... :)

ne yazık ki sürekli tüketime yönlendiren bir sistemin içindeyiz, Ankara 2 alışverişi merkezini kaldıramaz derdim artık sayısını şaşırdım, üretim yok ama sürekli her şekilde tüketim teşvik ediliyor...

buarada istesem de şehirden vazgeçebilme şansım yok.. şimdilik :))

berrin dedi ki...

güneşin denizden dogdugu - ormanin ve kuş seslerinin içinden yükseldiği bir yer olsa orada yaşayabilirim...bazı zamanlar çıplak ayakla toprağa basmayı gerçekten özlüyorum...büyük şehirden tamamen vazgeçebilirmiyim ? emin değilim

Brajeshwari dedi ki...

Ben vazgecebilirim.cokta mutlu olurum gibi geliyor..E niye yapmiyorum...bende bilmiyorum..:)

guzel bir yaziydi Mehtap...tuketim cilginligina dur demenin en iyi yolu, bunun farkinda olmak sanirim..Farkinda olunca da goze batiyor ister istemez..