Gecelerle dostlugum ne zaman basladi tam olarak bilmiyorum ama, okul sonralari bir turlu evcillestirilemiyen, disiplin tanimayan ruhuma uyup, bos sokaklarini deniz basmis Akcay’in, deniz yildizi kapli kumsallarinda geziniyor, her turlu televizyon programini izliyor, sonra da aklimin sesine daha dogrusu cigliklarina mecburen kulak verip ders calisiyorum geceleri. Bu konuda tek destekcim babam ve yatagindan birkac kez kalkip, basimi uzerinde uyukladigim kitaptan yavasca kaldirip, hadi yarim saat daha calis, sonra yatarsin diyor.
16 yasinda universiteye gidiyorum.. 1979 yilinda teror Turkiye'yi yakip yikiyor.. Gazeteciler, profesorler, ogrenciler pespese vuruluyor. Ben kendisi de henuz bir cocuk -genc kiz olan Gulcin’in kanatlarinin altina siginip, herseyden korkarak, herseyden urkerek gidip geliyorum universiteye.. Geceler gercek bir kabusa donusuyor benim icin. Ya yurtta ogrenciler olay cikartiyorlar, ya da “arama” yapiliyor, uykunun en derin anindan kaldirilip, dolaplarimiz, cantalarimiz kontrol ediliyor. Herseyden korkuyorum ben.. Herkesten.. Encok da gecelerden.. Geceleri bombalar patliyor, geceleri birileri olduruluyor, geceleri olaylar cikiyor heryerde.. Bir sandalye devrilse, Gulcin yere yat diye bagiriyorum.
Istanbul’a, bu gerginlige dayanamiyacagima karar verip, herbiri ITU’yu 1.likle bitirmis, ailemizdeki butun Pasin’lerin, encok da ITU’yu kazandigimi bildirince kendi yakasindaki ari rozetini yakama gururla takan amcamin yuzunu kara cikartip, hemen her dersten kaliyor, lisede matematik bolumunu bitirmis bir ogrenci olarak, Ankara’ya tip okumaya gidiyorum.
Geceler kabus olmaya devam ediyor 80 sonrasinda da. Yenisehir ogrenci yurdunda kaliyor, en cok ders calismak istiyorum. Ogrencileri potansiyel bir tehlike olarak goren sistem, hem herkes her anlamda uyusun istiyor, hem de ogrencileri gece nobeti tutmaya mecbur ediyor. 01-03, 03-05, 05-07 nobetlerini sirasiyla iki ogrenci tutuyor. Ben neye baktigimizi, neyi kontrol ettigimizi bilmeden, soylene soylene bu nobetlere kalkiyor, horlayan, gozleri ya da agizlari acik uyuyan kizlarla sonraki gunlerde icimden dalga geciyorum.
Bu tarz bir ortak yasama ve gereksiz-amacsiz-hoyrat disipline karsi gosterdigim uyumsuzluk sonucu o yurttan oburune suruklenip duruyor, hicbiryerde istedigim duzeni bulamiyor, uyuyamiyor, ders calisamiyor, banyo yapamiyor, ustelik bu hayati hicbirseyle degismiyecekmis gibi mutlu gorunen kizlara bakip, bende bir terslik var diye dusunmeye basliyorum. Sonunda tersligin asla ve asla bende olmadiginin bilincine varip, insan dogasina aykiri bu yasama bicimini bir daha hic acmamak uzere kapiyor ve kendimi ogrenci-ev hayatina atiyorum. Boylece yeniden bulusuyorum sevgili gecelerimle.
Ankara’da hava kirliligi had safhalara variyor, kaloriferler yanmiyor, Kibris sokaktaki cati kati evimizin icindeki cicekler bile buz tutuyor, geceleri yataga kardan adam gibi yatiyorum ama mutluyum. İstedigim kadar oturmaya, gecenin sesini ve sessizligini dinlemeye, buz tutmus parmaklarimi canim ne zaman isterse bir fincan cayla isitmaya firsatim var ve keyfim yerine geliyor. Gulcin’e upuzun mektuplar yaziyor, ondan upuzun cesaret veren mektuplar aliyor, doya doya kitaplar okuyor, hicbirseyin nobetini tutmuyor, sinavlardan iyi notlar aliyor, cok zor secip hayatima soktugum 3-5 arkadasimla buyuk sinavlar sonrasi sarap-peynir-siir geceleri yapiyorum. Geceleri uyanik kaldigim icin, Ankara’ya coken inanilmaz sessizligin ardindan kar gelecegini biliyor, doganin insanlara bir sakasi gibi gordugum kar tanelerinin dususunu ilk ben goruyorum.
Haluk, ODTU’de elektrik muhendisliginde asistanliga kabul ediliyor. O benim encok sevdigim arkadaslarimdan biri ve evimizin en ictenlikle hosgeldin denilen misafiri olarak bazen bizimle gec saatlere kadar kaliyor. Herkes kendi dersini calisiyor, o projelerini hazirliyor. Sonra gecenin bir saatinde Ankara’nin insani kesen, gozlerinin icindeki yasi bile donduran ayazinda, o saatlerde daha cok eglencenin dibine vurmus erkeklerle, gece aleminin kadinlarinin geldikleri Dedeman otelinin karsisindaki corbacida mercimek corbasi iciyoruz. Haluk ilk gencligi ve universite yillari Tunali’da gecmis bir Ankarali olarak, eniyi sokak koftesi hangi kosede yapilir biliyor. Bazen aclik basimiza vurunca gecenin bir vakti kofte yiyoruz. Bir gece, apansiz yagan kara dayanamayip, yurumeye cikmis, tam kugulu parkin onunde durmus koftelerimizi yerken, “birsey soyleyecegim ama uzulme” diyor, yuzune bakiyorum.. Once susuyor, ucusan karlari eliyle saga sola savuruyor, “ben Amerika’ya gidiyorum, Boston’a kabul edildim” diyor, Bu habere onun icin cok seviniyor, onsuz Ankara’nin ayni olamiyacagini bildigimden cok uzuluyorum. Aglama diyor.. Sen karisma ben agliycam diyorum.. Agliyorum.. O geceyi, o geceki kugulu parki, Haluk’un o geceki yuzunu hic unutulmayacak anlar listeme kaydediyorum. O gittikten sonra canim mercimek corbasi cekerse kendim pisiriyorum ve Haluk’u, onunla ettigim arkadasligi hep cok ama cok ozluyorum. Yillar sonra, beni gormeye Roma'ya geliyor.. "Seni gormeye geldim, Roma’yi degil" diyor ama ben yine de ona Roma’yi gezdiriyorum..
Sonra Bozkir’da mecburi hizmet geceleri giriyor hayatima. Kelebek magazasindan aldigim mobilyalar gelmedigi icin, ilk hafta yer yataginda yatiyorum. Ilk gece ruyama yasli bir kadin giriyor. “Buraya bir gelen bir daha gidemez, alismaya calis” diyor. Ter icinde uyaniyorum. Bozkir’da “gece” erkenden basliyor. Hem hayatin kendisiyle, hem dogayla mucadele eden kasabalilar, erkenden evlerine cekilip, perdelerini siki siki kapatiyorlar. Kenardan koseden florasan lambalarin soguk isigi siziyor yalnizca. Gece korkularim geri geliyor. Neyden korktugumu, niye bu kadar korktugumu bile bilmiyorum ama isik acik yataga girip, uzunca bir sopayla yattigim yerden isigi sonduruyorum. Bircok gece kapim buyuk bir gurultuyle caliniyor. Yuregim agzimda kalkiyorum, ev sahibim Habip bey cizgili pijamasinin ustune kocaman paltosunu gecirmis, benden once kapinin onune cikmis oluyor. Bazen atesler icinde bir bebek, bazen kanamali bir kadin, ama cogu zaman da kavga edip birbirlerini yaralayan genc erkekleri getiriyor polisler. Encok beni goturdukleri zaman korkuyorum. Gecenin karanliginda onlar bana birsey soylemiyor, ben sormuyorum ama hic hayra alamet gitmedigimizi biliyorum. Bozkir’da hep Mahler dinliyorum. O geceyi mi bestelemis, ben mi oyle saniyorum bilmiyorum ama bu zifir karanliga, bu inanilmaz sessizlige, bu cok uzaklardan gelen kurt ulumalarina yakisiyor Mahler..
Ankara’ya donuyorum.. Asistanlik yillari.. Oran sehri.. Sadece kendime ait bir ev.. Cok calistigim, cok yoruldugum ama gece keyiflerimin dibine vurdugum yillar. Bazen hic uyumadan ise gittigim bile oluyor. Tek basima gecirdigim bir yilbasi, yine tek basima tam gece yarisi sokaga iniyor, dort yolun agzinda bir oraya bir buraya kosuyorum. Acaip ise yariyor.. O yil ayni anda Oslo, Roma, Padova ve Londra’da basvurdugum butun hastaneler beni kabul ediyor, Oslo cok iyi de bir maas teklif ediyor, ben Roma’yi seciyorum..Roma’ya gelecegimi bildirdigim gunun gecesi balkona cikiyorum. Cok soguk.. Parmaklarim uyusuyor, burnumu hic hissetmiyorum..Yilbasi cok yakin. Gazetelerde buyuk otellerin yilbasi programlari var. Altin tozu serpilmis corba var menulerden birinde. 24 ayar altin tozunun uzak dogudan getirildigi yaziyor. Balonun fiyati neredeyse bir memur maasi kadar.
Ertesi sabah gazetede memur emeklisi Nail bey’in Ankara Numune hastanesinin bahcesine geceden sira almak icin geldigi ve donarak hayatini kaybettigi yaziyor. Nail bey’in cebinden 50 bin lira cikiyor. O gece gozume uyku girmiyor. Yilbasi birgun daha yakin. Birileri altin tozlu corba icecekler o gece.. Yasasaydi eger, Nail bey’in cebindeki para, altin tozlu corbanin dumanini icine cekmeye bile yetmezdi. “Cok ayip ettiniz Nail Bey, hic boyle olunur mu?” diye yaziyorum, icimde patlayan kizginliga dayanamayip. Mektubum Cumhuriyet gazetesinde yayinlaniyor. Ben 657’ye tabii oldugumu unutmusmuyum? Hayir, unutmadim, kusura bakmayin, birdaha yazmam diyorum. Sadece bu devirde, baskentin en buyuk hastanelerinden birinin bahcesinde... Cok aci, cok ayip, hepimiz icin cok utanc verici..
Valizimi hazirliyorum yavas yavas.. Yakinda Roma’ya ucuyorum. Nilufer, geceler sarkisini soyluyor.. Hic uykum yok.. Keske bu gece kar yagsa. Oran sehrine kar cok yakisiyor diye dusunuyorum..
Mehtap Pasin Gualano
17 Eylul 2007'Roma
16 yasinda universiteye gidiyorum.. 1979 yilinda teror Turkiye'yi yakip yikiyor.. Gazeteciler, profesorler, ogrenciler pespese vuruluyor. Ben kendisi de henuz bir cocuk -genc kiz olan Gulcin’in kanatlarinin altina siginip, herseyden korkarak, herseyden urkerek gidip geliyorum universiteye.. Geceler gercek bir kabusa donusuyor benim icin. Ya yurtta ogrenciler olay cikartiyorlar, ya da “arama” yapiliyor, uykunun en derin anindan kaldirilip, dolaplarimiz, cantalarimiz kontrol ediliyor. Herseyden korkuyorum ben.. Herkesten.. Encok da gecelerden.. Geceleri bombalar patliyor, geceleri birileri olduruluyor, geceleri olaylar cikiyor heryerde.. Bir sandalye devrilse, Gulcin yere yat diye bagiriyorum.
Istanbul’a, bu gerginlige dayanamiyacagima karar verip, herbiri ITU’yu 1.likle bitirmis, ailemizdeki butun Pasin’lerin, encok da ITU’yu kazandigimi bildirince kendi yakasindaki ari rozetini yakama gururla takan amcamin yuzunu kara cikartip, hemen her dersten kaliyor, lisede matematik bolumunu bitirmis bir ogrenci olarak, Ankara’ya tip okumaya gidiyorum.
Geceler kabus olmaya devam ediyor 80 sonrasinda da. Yenisehir ogrenci yurdunda kaliyor, en cok ders calismak istiyorum. Ogrencileri potansiyel bir tehlike olarak goren sistem, hem herkes her anlamda uyusun istiyor, hem de ogrencileri gece nobeti tutmaya mecbur ediyor. 01-03, 03-05, 05-07 nobetlerini sirasiyla iki ogrenci tutuyor. Ben neye baktigimizi, neyi kontrol ettigimizi bilmeden, soylene soylene bu nobetlere kalkiyor, horlayan, gozleri ya da agizlari acik uyuyan kizlarla sonraki gunlerde icimden dalga geciyorum.
Bu tarz bir ortak yasama ve gereksiz-amacsiz-hoyrat disipline karsi gosterdigim uyumsuzluk sonucu o yurttan oburune suruklenip duruyor, hicbiryerde istedigim duzeni bulamiyor, uyuyamiyor, ders calisamiyor, banyo yapamiyor, ustelik bu hayati hicbirseyle degismiyecekmis gibi mutlu gorunen kizlara bakip, bende bir terslik var diye dusunmeye basliyorum. Sonunda tersligin asla ve asla bende olmadiginin bilincine varip, insan dogasina aykiri bu yasama bicimini bir daha hic acmamak uzere kapiyor ve kendimi ogrenci-ev hayatina atiyorum. Boylece yeniden bulusuyorum sevgili gecelerimle.
Ankara’da hava kirliligi had safhalara variyor, kaloriferler yanmiyor, Kibris sokaktaki cati kati evimizin icindeki cicekler bile buz tutuyor, geceleri yataga kardan adam gibi yatiyorum ama mutluyum. İstedigim kadar oturmaya, gecenin sesini ve sessizligini dinlemeye, buz tutmus parmaklarimi canim ne zaman isterse bir fincan cayla isitmaya firsatim var ve keyfim yerine geliyor. Gulcin’e upuzun mektuplar yaziyor, ondan upuzun cesaret veren mektuplar aliyor, doya doya kitaplar okuyor, hicbirseyin nobetini tutmuyor, sinavlardan iyi notlar aliyor, cok zor secip hayatima soktugum 3-5 arkadasimla buyuk sinavlar sonrasi sarap-peynir-siir geceleri yapiyorum. Geceleri uyanik kaldigim icin, Ankara’ya coken inanilmaz sessizligin ardindan kar gelecegini biliyor, doganin insanlara bir sakasi gibi gordugum kar tanelerinin dususunu ilk ben goruyorum.
Haluk, ODTU’de elektrik muhendisliginde asistanliga kabul ediliyor. O benim encok sevdigim arkadaslarimdan biri ve evimizin en ictenlikle hosgeldin denilen misafiri olarak bazen bizimle gec saatlere kadar kaliyor. Herkes kendi dersini calisiyor, o projelerini hazirliyor. Sonra gecenin bir saatinde Ankara’nin insani kesen, gozlerinin icindeki yasi bile donduran ayazinda, o saatlerde daha cok eglencenin dibine vurmus erkeklerle, gece aleminin kadinlarinin geldikleri Dedeman otelinin karsisindaki corbacida mercimek corbasi iciyoruz. Haluk ilk gencligi ve universite yillari Tunali’da gecmis bir Ankarali olarak, eniyi sokak koftesi hangi kosede yapilir biliyor. Bazen aclik basimiza vurunca gecenin bir vakti kofte yiyoruz. Bir gece, apansiz yagan kara dayanamayip, yurumeye cikmis, tam kugulu parkin onunde durmus koftelerimizi yerken, “birsey soyleyecegim ama uzulme” diyor, yuzune bakiyorum.. Once susuyor, ucusan karlari eliyle saga sola savuruyor, “ben Amerika’ya gidiyorum, Boston’a kabul edildim” diyor, Bu habere onun icin cok seviniyor, onsuz Ankara’nin ayni olamiyacagini bildigimden cok uzuluyorum. Aglama diyor.. Sen karisma ben agliycam diyorum.. Agliyorum.. O geceyi, o geceki kugulu parki, Haluk’un o geceki yuzunu hic unutulmayacak anlar listeme kaydediyorum. O gittikten sonra canim mercimek corbasi cekerse kendim pisiriyorum ve Haluk’u, onunla ettigim arkadasligi hep cok ama cok ozluyorum. Yillar sonra, beni gormeye Roma'ya geliyor.. "Seni gormeye geldim, Roma’yi degil" diyor ama ben yine de ona Roma’yi gezdiriyorum..
Sonra Bozkir’da mecburi hizmet geceleri giriyor hayatima. Kelebek magazasindan aldigim mobilyalar gelmedigi icin, ilk hafta yer yataginda yatiyorum. Ilk gece ruyama yasli bir kadin giriyor. “Buraya bir gelen bir daha gidemez, alismaya calis” diyor. Ter icinde uyaniyorum. Bozkir’da “gece” erkenden basliyor. Hem hayatin kendisiyle, hem dogayla mucadele eden kasabalilar, erkenden evlerine cekilip, perdelerini siki siki kapatiyorlar. Kenardan koseden florasan lambalarin soguk isigi siziyor yalnizca. Gece korkularim geri geliyor. Neyden korktugumu, niye bu kadar korktugumu bile bilmiyorum ama isik acik yataga girip, uzunca bir sopayla yattigim yerden isigi sonduruyorum. Bircok gece kapim buyuk bir gurultuyle caliniyor. Yuregim agzimda kalkiyorum, ev sahibim Habip bey cizgili pijamasinin ustune kocaman paltosunu gecirmis, benden once kapinin onune cikmis oluyor. Bazen atesler icinde bir bebek, bazen kanamali bir kadin, ama cogu zaman da kavga edip birbirlerini yaralayan genc erkekleri getiriyor polisler. Encok beni goturdukleri zaman korkuyorum. Gecenin karanliginda onlar bana birsey soylemiyor, ben sormuyorum ama hic hayra alamet gitmedigimizi biliyorum. Bozkir’da hep Mahler dinliyorum. O geceyi mi bestelemis, ben mi oyle saniyorum bilmiyorum ama bu zifir karanliga, bu inanilmaz sessizlige, bu cok uzaklardan gelen kurt ulumalarina yakisiyor Mahler..
Ankara’ya donuyorum.. Asistanlik yillari.. Oran sehri.. Sadece kendime ait bir ev.. Cok calistigim, cok yoruldugum ama gece keyiflerimin dibine vurdugum yillar. Bazen hic uyumadan ise gittigim bile oluyor. Tek basima gecirdigim bir yilbasi, yine tek basima tam gece yarisi sokaga iniyor, dort yolun agzinda bir oraya bir buraya kosuyorum. Acaip ise yariyor.. O yil ayni anda Oslo, Roma, Padova ve Londra’da basvurdugum butun hastaneler beni kabul ediyor, Oslo cok iyi de bir maas teklif ediyor, ben Roma’yi seciyorum..Roma’ya gelecegimi bildirdigim gunun gecesi balkona cikiyorum. Cok soguk.. Parmaklarim uyusuyor, burnumu hic hissetmiyorum..Yilbasi cok yakin. Gazetelerde buyuk otellerin yilbasi programlari var. Altin tozu serpilmis corba var menulerden birinde. 24 ayar altin tozunun uzak dogudan getirildigi yaziyor. Balonun fiyati neredeyse bir memur maasi kadar.
Ertesi sabah gazetede memur emeklisi Nail bey’in Ankara Numune hastanesinin bahcesine geceden sira almak icin geldigi ve donarak hayatini kaybettigi yaziyor. Nail bey’in cebinden 50 bin lira cikiyor. O gece gozume uyku girmiyor. Yilbasi birgun daha yakin. Birileri altin tozlu corba icecekler o gece.. Yasasaydi eger, Nail bey’in cebindeki para, altin tozlu corbanin dumanini icine cekmeye bile yetmezdi. “Cok ayip ettiniz Nail Bey, hic boyle olunur mu?” diye yaziyorum, icimde patlayan kizginliga dayanamayip. Mektubum Cumhuriyet gazetesinde yayinlaniyor. Ben 657’ye tabii oldugumu unutmusmuyum? Hayir, unutmadim, kusura bakmayin, birdaha yazmam diyorum. Sadece bu devirde, baskentin en buyuk hastanelerinden birinin bahcesinde... Cok aci, cok ayip, hepimiz icin cok utanc verici..
Valizimi hazirliyorum yavas yavas.. Yakinda Roma’ya ucuyorum. Nilufer, geceler sarkisini soyluyor.. Hic uykum yok.. Keske bu gece kar yagsa. Oran sehrine kar cok yakisiyor diye dusunuyorum..
Mehtap Pasin Gualano
17 Eylul 2007'Roma
8 yorum:
Mehtapcigim,
Romali Perihan aaa sorryyy "mevsimlerden Roma" olunca sen bize o guzelim Roma'yi anlaticaksin diye dusundum.
Madem once Turkiye diyorsun senin Aziz Nesin hikayelerini aratmiycak Bozkir anilarinida bekleriz.
Gulcin'cigim, anladim, ruhumuzu daha fazla karartma diyorsun. Tamam, ikinci bolumu, yani Roma gecelerini bekle.. "Geceler" aslinda boyle bir yazi olmayacakti. Niyetim bunlari anlatmak degildi.. Ama anilarim (aslinda o yillari yasayan herkesin anilari), kontrolden ciktilar.. Hepsi bu..
Mehtapcim
cok buyuk keyifle okudum yazini..Hatta okurken acaba niluferin geceler sarkisini mi koysaydim diye de dusundum resim yerine ...Gece üşümesine bile girdim:)Hikaye tadindaki bu güzel anilar damagimizda hos bir tad birakiyor..Gece gündüz -Roma Turkiye farketmez..Yeterki içinde sen ve sana dair şeyler olsun yazilarinda...ellerine saglik..
Genel not: iş yogunlugum yuzunden bakamiyorum yazilariniza..Yorumda katmakta gecikiyorum..Bu duruma bende üzülüyorum bi keyifle okuyamadım şu yazilari diye...
mehtapcım
yine çok güzel yazmışsın
sen sadece eşyalarını değil
herşeyi biriktiriyorsun
bu kadar ayrıntıyı nasıl hatırlayabiliyorsun?
Berrin'cim,
diyorum ya.. unutmayi bir hatirlasam..
mehtap
Sevgili Burcu,
info'na baktim, benim anlattigim o yillarda, sen kucucuk bir kizmissin.. Dile kolay, 20 kusur yil once.. sanirim izleri benim dusudugumden daha derinmis o yillarin. Yazarken anliyorum..
Sevgili Mehtap, ne yazık ki o yıllar bizim jenerasyonda (tüm tarafsızlığımıza rağmen) kolay kolay onarılamayacak çok derin izler bıraktı... Ne yazık ki pekçok Nail Bey pek çok ayıp yaptı...
sanırım o yıllarda çalınan gençliğimizi pek yaşayamadığımızdan olsa gerek ben hala büyüyemediğimi hissediyorum bazen, hala kendimi 20 li yaşlarımda zannediyorum ta ki arkadaşlarımın herbiri birer yetişkin olmak üzere olan çocuklarını görene kadar... onları gördükçe kendime geliyorum ama gene de içimden atamıyorum 0 20li yılları, gene de güzeldi herşey :)
buarada, gecelerin bana aitliği ve verimliliği konusunda seninle aynı fikirdeyim... okul yıllarında da en rahat geceleri ders çalışırdım şimdi de en rahat geceleri okuyorum ve yazıyorum... ve yazını okuduğumdan beri, içimden sürekli "geceler"i mırıldanıyorum :))
yazını okudum ve bir gülümeme ile o günlere döndüm nedense. Yaşadım sanki o anları tek tek, teşekkürler.http://erolaslan.blogcu.com/
Yorum Gönder