20 Ocak Pazar gecesi, evde oturmuş yeni bir haftaya başlamayı planlarken, bir telefonla tüm planlarım alt üst oluyor ve bir arkadaşımın sözleri kulaklarımda çınlıyor; “Hayat siz plan yaparken başınıza gelenlerdir...”
Hayat yine bana hoş bir sürpriz yapıyor ve bir telefonla tüm planlarım başlamadan bitiyor, yine yol görünüyor... Hızlı bir valiz hazırlığından sonra ertesi gün yayınlanması planlanan “Fırsatlar Yılı 2008” son bir rötuştan sonra Tofuda ve ince sazda yerini alıyor. Bilgisayar ertesi gün ki “kim, ne demiş?” anına kadar çantasına yerleştiriliyor ve yola çıkmaya hazır bir huzurla uykuya geçiliyor...
21 Ocak Pazartesi, yine buz gibi bir Ankara sabahı... saat 10:00, yola çıkma vakti ve ısı -6... Gerede-Bolu arası az karlı ama tüm dalları buz kaplanmış ağaçları ile müthiş bir manzara sunuyor günümüze... Boludan itibaren ise pırıl pırıl bir güneş eşlik ediyor... İstanbul ise müthiş güzel bir baharı yaşıyor, ısı +14... Aynı gün içinde 20 derecelik farkla kara kıştan harika bahara geçişin keyfi...
Ne yazık ki bu güzel keyif, akşam hafif bir sarsıntı geçiriyor... INTERNET BAĞLANTISINDA PROBLEM VAR!!!.... ve hafif bir kriz dönemi başlıyor... “kim, ne demiş?” sorusu yerini başka bir meraka bırakıyor... Brajeshwari’den harika mesajlar geliyor... “Fırsatlar Yılı 2008” daha sabah olmadan, henüz birkaç saatlikken eskiyor bile... Tofuda müthiş bir bombardıman var, aynı gün içinde birkaç yazı birden... müthiş meraklanıyorum, parmaklarım kaşınıyor... tuşlara dokunmalıyım, okumalıyım... ve bu krizin adını “Tofu bağımlılığı krizi” koyuyorum... Ne yazık ki bu problem 1 hafta boyunca çözülemiyor ancak insan her probleme alıştığı gibi buna da çabuk alışıyor ve meraklar erteleniyor, hayat kısa sürede normale dönüyor...
yarısı bahar, yarısı sonbahar ama tümü harika geçen bir İstanbul haftası da bugün ki bol karlı, yolları kızaklı, hafif maceralı ancak dostların güzel enerjileri ile uzaktan da olsa desteklenen emniyetli bir yolculuğun ardından sonuçlanıyor... kısa bir ofis ziyareti ardından eve yerleşme, dinlenme ardından tabii ki merak baskın çıkıyor... Tofuya, ince saza, ilahi tatlara ve diğer takip edilenlere hızla bakış ve harika sürprizler... çok şey söylemek istiyorum, kelimeler yarışıyor, hangi birinden başlayacağımı şaşırıyorum... ve tek tek yorum yazıp, yan taraftaki sütunda “son yorumlar” yeniliğini bloke etmek istemiyorum ve tüm duygularımı, düşüncelerimi buraya taşıyorum...
Sevgili Cheetos, şimdiye kadar nasıl da hatırlayamadım birlikte geçen eğitim saatlerimizi... beni şaşırttın... ben de çok isterim en kısa zamanda tekrar görüşmeyi :)
Sevgili Navanalini, insanın dharması-özü “aşk” her anımızda var ve ne mutlu böyle coştuğu anlara... ne mutlu ki Lili Marleen cephedeki askerler gibi senin de kendi cephendeki iç savaşında bu coşkuyu tekrar açığa çıkaran bir sebep olmuş... yazının başlığından itibaren ise gözümde ve kulağımda tek canlanan, çocukluğumda izlediğim o güzel filmi ile Marlen Ditrich ve sesi oldu... okudukça filmin her karesini tekrar izledim... Aşk ile dolu nice anlara...
Sevgili Subhankari, doğumgününde kutlamış olsam da seni, burada da bir kez daha “MUTLU YILLAR”... ve keşke hergün doğumgünün olsa ve sen hep böyle güzel yazılarınla duygularını, düşüncelerini bizimle paylaşsan... daha sık... hiç olmazsa haftada bir... emin ol ayda bir bile çok mutlu eder :) çok güzel, çok keyifle okunan, düşündüren ve keşke bitmeseydi dedirten böyle yazılarınla dolsun yeni yaşın ve yolun hep ışık dolu olsun...
Sevgili Indrani, kabusun merkür ile güldürdün, gitme haberin ile hüzünlendirdin ama kimbilir belki de İstanbul’da Ankara’dan daha çok görüşürüz ;) Tam da değişim, yeni başlangıçlar döneminde başladığın yeni yaşamında MUTLULUKLAR... :)
Sevgili Fatih, tüm tofucanların senin atölyende ders alması fikri bana da müthiş cazip geldi... hayali bile güzel :) ve bence bu değişim, yeni başlangıçlar dönemine sen de bir yenilik kattın... kendine verdiğin sözü bozdun... her hafta bir yazı sözün bu hafta iki harika yazıya dönüşmüş... evet tofuya her hafta iki yazı yazmalısın ve sonra onları toplayıp kitap haline getirmelisin... eminim bu kitap hiç te sınırlı sayıda basılmayacaktır :)
“bir sakız hikayesi” müthiş keyifli idi... Roma semalarından Fellini “bunu ölmeden önce düşünmeliydim ve senaryoya dönüştürmeliydim...” diye yakınarak seni izledi eminim, sen bu satırları yazıp eğlenirken :)
Sevgili Berrin, giysilerinin beli sıksa bile sen kendini “her halinle iyi hissedebilme” becerisine sahipsin zaten, hiçşüphem yok... 4 kilonun yarattığı paniğin ve diyet kararının ardından, güzel de olsa “pasta pasta” diye beyin yıkayan bir şiiri cesurca paylaşabildiğine göre... :)
buarada izninizle, müthiş keyif veren bir doygunluğu da sizlerle paylaşmak isterim...
“Düşlerimdeki Yaşam” kendim için hatırlatmalarla başlayıp, ortak paylaşımımıza dönüştü ve ardından henüz tanışmadığım kişilerle paylaşımlara dönüştü ve ne mutlu ki tükenmenin sınırındayken “umutları yeşerten” satırlara dönüştü...
ben teşekkür ederim sevgili “gölgecik” umutlarını yeşerttiğin ve hayata sıkı sıkı sarıldığın için... ve gönül dolusu sevgiler sevgili “cheetos”