30 Mayıs 2007 Çarşamba

son kalem de yıkılıyor

En kısa zamanda önemli bir karar vermeliyim.On yıldır gözüm gibi baktığım,değiştirmeye şiddetle direndiğim ehliyetimi değiştirmek zorundayım. Yirmialtı yıl kullandığım soyadımın yazılı olduğu son belge.Eski soyadım matah birşey mi ?Kesinlikle değil. AÇILMIŞ, yıllarca espiri zekası düşük arkadaşları güldüren, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sürekli acıkmış,saçılmış.... diye okunan benim biricik eski dostum. Şimdi ehliyetimi değiştirmeliyim araba ve motor ehliyeti tek belge oluyor. Gelin görünki benim şimdiki soyadımda birincisinden daha halli birşey değil. CÖBEK Onuda doğru telafuz edebilenler edemeyenlerden az. Sıklıkla göbek, çörek, böcek diye değişime uğruyor. Tabi değişime uğratan zeki arkadaşlar gülümsemelerinide eksik etmiyorlar.

*

Hayatımdaki bu kötü mizanseni en iyi sevgili babam özetledi bence. Birgün sohbetederken, durdu , bana acıyarak baktı ve seninde soyadından yüzün hiç gülmedi dedi.Artık evlenirken huyuna, suyuna, mesleğine bakarken soyadına da bakılmalı bence. Yılmaz, göçer, güral, birşeyoğulları gibi soyadları tercih sebebi olabilir diye düşünüyorum.
*
Gelecek Hıdırellezde soyadımı kalp içinde çizip onunla barışmaya çalışacağım.

Beto



29 Mayıs 2007 Salı

Mektuplaşmak


İrem'in "mektuplaşmak" başlıklı yazısına da çok uygun, Avustralya Posta İdaresinin reklamı... Çok güzel...

Ne yazık ki bu aralar yeni yazı için vakit yok ama bu güzel resmi paylaşmak için ve SEVGİLERİMİ iletmek için kısa bir molaya daima vakit bulunur... :))
*
Üniversite yıllarımdan çok hoş mektup anılarım var, cep telefonu ve bilgisayar yokluğu sayesinde harika anılar biriktirmişiz, şanslıymışız :))
*
bir de sürpriz bir mektup alsam nasıl mutlu olurum... :)

28 Mayıs 2007 Pazartesi

Roma'dan Tofu'ya bir Merhaba

Sevgili Tofu’cular..

Hepinizin yuzunu tek tek sayfanin basinda gormek cok hosuma gitti. Nihayet ete kemige bùrùndùnùz. Berrin ve Betul’u de cok formda gordum. Ben aylardir sizi okuyorum, arada yorumlar yapiyorum ama icten ice de kiziyordum. Boylesine guzel ve nitelikli bir blog neden, neredeyse arkadaslar arasi bir “chat” gibi kalsin (yorumlara bakarak) neden daha cok insan okumasin ve neden yazarlarin kimlik bilgileri bu kadar zayif, bu kadar kimliksiz (!) diye. Sakin bana kizmayin.. Artik neredeyse bir bilgi kirliliginin ve karmasasinin yasandigi internet dunyasinda, is disi nedenlerle internette gecirilen vaktin kisitliligi goze alindiginda, binlerce blog, web page, U-tube vs. icinde eger birilerini surekli okuyorsaniz (hele uzuuuuun uzuuuuun yazilarini), kimdirler, neyle ugrasirlar bilmek istiyor insan. Profiller o nedenle cok onemli diye dusunuyorum. Adiniz soyadiniz , profesyonel kimliginiz degil sizin kendinizi nasil tanimladiginiz, dunyadaki durusunuz kastettigim.
*
Ayrica basindan beri merak ettigim birsey var. Genel olarak blog’lara baktiginizda hepsi monotematik. Yani ya sinema, ya yemek, ya seyahat ya fotograf ya karikatur, ya politika ya da tek kisilik “bu benim cumhuriyetim “ bloglari. Sizi biraraya getiren nedir? Ben sizi baska bloglara onerecek olsam, hangi gruba girersiniz? (Kaliteli, akilli, guzel kadinlar blogu olabilir ornegin) .. Bu arada cahilligimi bagislayin “Tofu” ne demek? Neden sizin adiniz Tofu?
*
Gulcin’in gruba katilmasina cok sevindim. Tarziniza cok uygun oldugunu dusunuyorum. Berrin’in yeni “Ilahi Tatlarina” bayildim. Ben onun sadik bir zeytinyagli barbun fasulye tatma denegi oldum uzun yillar. Simdi cok uzaklarda olup, sizlerle o guzel sofralari paylasamadigima uzuluyorum Hem bu kadar iyi yemek yapip, hem nasil boyle formda kaldigini da ayrica bilmek isterim.. Tariflerininin bazilarini konuklarima yaptim, arkadasimdan oldugunu soyledim. Artik bilgisayari acip fotografini da gosterecegim.
*
Kusura bakmayin cok uzun oldu (ustelik uzun yazilari cok elestiririm ben).
Hepinize sevgiler...

Mehtap

26 Mayıs 2007 Cumartesi

televizyon seyrettim......

geçen akşam
tamda televizyon seyretme havasındayım
yasemin çayımı aldım
sakin sakin televizyonun karşısına geçtim...

reklamlarda
ali şen i gördüm
torojet diye birşeyin reklamıydı galiba
asabiyet yok galatasaray lılar
kabul edin
yaratıcı ve eğlendirici bir reklam
ali şen hollywood yıldızları gibi
ışık saçan birisi
muhtemelen
o reklamdan para almamıştır
sırf eğlence olsun diye

sonra
biraz avrupa yakası seyrettim
oradaki makbule karakteri
size kimi hatırlatıyor
benim aklıma
ben geliyorum
durmadan yemek pişiriyor
saçlarıda kıvırcık
burhan altıntopu da seviyorum
o ceketleri nereden buluyorlar acaba
kolları okadar uzunki
sadece parmaklarının ucu görünüyor

uyku moduna geçmeye başlamışım
gözlerim garfield in gözleri gibi
ne açık ne kapalı
aslında bıraksam hemen kapanacaklar
ama
gözkapaklarımla bir inatlaşma
direniyorum


nasıl oldu anlamadım ama
televizyon kanalı bir eğitim programına geçmiş
sınav için çocuklara kaç soru çözmeleri
gerektiğini vs. anlatan bir program
konu sıkıcı
programda konuşan abbas bey
dahada sıkıcı
bende uyku ile koma arası bir durum
yatağıma gidip uysam diye düşündüm
ama
kımıldayamıyorum ki
aklımdan
acaba
bir ambulans çağırsam
beni yatağıma taşırlarmı
dişlerimide fırçalamam lazım
bu sıcakta bu incileri ne diye taktım
boynuma yapışmışlar
bu kanapede nekadar rahattsız
gibi düşünceler geçiyor
bu arada
televizyondaki abbas bey
konuşmaya devam ediyor
bendeki koma durumuda
devam ediyor
kumandaya bir uzansam
kanalı değiştireceğim
ama
kollarım yok sanki
nerden çıktı bilmiyorum
başucumda lucifer
buzdolabında magnum - soğuk soğuk
diyor
benimle takılmak luciferi bozdu
artık söylemek istediklerini
teoman nın şarkılarının melodileri
ile söylüyor
buzdolabında magnum - soğuk soğuk
bağırmışım
görmüyormusun
ne magnumu
komadayım
bu saatte magnummu yenir
sen 90 - 60 - 90 diye birşey
duymadın mı
o sırada aklıma burhan altıntop ve
cekedinin kolları geliyor
gülümsüyorum
birden
bende şimşek çaktı
melekler diye seslendim içimden
ben komaya girmişim
siz yoksunuz
nerdesiniz
sonra
uyanmışım

kim bu abbas bey
bileniniz varmı
kimse çocuğunun geleceğini
emanet etmesin
sahiden sıkıcı birisi....

25 Mayıs 2007 Cuma

bilinc duzeyimiz nerde- komik bir hikaye

eveet fıkra gibi bir olay valla.

cuma olmus, saat 16.55 yani 5 dakika sonra iş bitti ben tango dersine gidip dans edecegim. telefondayim en iyi arkadasim eren'le. hasta filan ama acayip gulduruyor beni. anlatiyordu "irem muz'un kalorisi fazla mi? yoksa avocado'nun mu?" tiyatro'ya gitmek, arkadaslarini gezdirmek, is guc yormus ve hasta olmus.

neyse konusurken bir bayan giriyor odama. sarişin, kisa boylu, hafif bozulmus bir ifade. ofiste gorurum onu ama tanimam. bir kac saniye onumde durdu ve ben telefona isaret edip "uzun olacak bu konusma" demis oldum. bayan onumden cekilip yanimdaki sandalyeye oturuyor. sinir oluyorum. allah allah üüüffff bu saatte ne isteyebilir, inşallah bilet rezervasyonu degildir. eren'le tabii ki konusmam mumkun degil, kesiyorum konusmayi ingilizce şifreli soyluyorum "i have company" (ingilizce soylemem bir sey ifade etmez yani, bilen cok :P) telefonu kapatiyorum.

bayan konusmaya başliyor. iste yeni proje var, adresler gerekiyor, sizde varmis, direktor istiyor hemen hemen, sunum yapacagiz falan. tamam dedim. vereyim. düsündüğüm bu: hemen vereyim kurtulayim. cuma cuma cuma diyorum icimden eren'le de konusamadim, özledim onu...bana flash disk uzatti, taktim, bilgisayarim kirmizi isiklar ve ötmeye basladi aman tanrım virusluymuş. viruslu bu dedim, inanmadi yanima geldi ve durdu. dedim email atayim size. tamam emailim oznursirin1@xxxx dedi. ben de kagit aldim ve buyuk buyuk yazdim oznursinir@xxx. oooooooooooooooooooo. yazdim ve yazdiktan sonra fark ettim. cok gec kalmistim. cok gec. uzerini karala, yeniden yaz filan bitti o kurtarma saniyesi...beynim ve bilincim mi artik bana ihanet etmistti ne. bayani gecen cuma'dan beri gormedm cok sukur. onunla olan karmam bitmis olabilir mi?

cuma gunleri ayri oluyor. ayri bir bilinc duzeyine geciyorum galiba...

mektuplaşmak


gecen hafta sonu selcuk'a annem'e gittigimde abim de amerika'dan gelmişti ve ailecek zaman gecirdik. bana fazla geldi ama neyse abim 9 sene sonra türkiye'ye gelmis, teyzem, dayimlar, annem hep beraber surekli yedik, içtik, denizde, pazar ortasinda, annemin bahcesinde, efes'te, dutlu yolda... güzel gecti. kisa olmasi da güzel biraktigi anilar keskin. pamucak'ta beraber deniz kenarinda çayimizi yudumlarken herkes kuzenlerden bahsederken (bu tamamen farkli bir hikaye olacak tofu'da) benim aklim yazilan mektuplara gitti. teyzem abim'e annemin teyzem'e yazdigi mektuplari verecekmis. annemin tüm anilari- ankara'da arkeolog zamanlari, babamla tanişmasi, pakistandaki hayati, dogumlar ve yeni arkadas cevresi... ben de düşündüm harika bir hediye. abim ondan bir şiir kitabi çikarir.

annem gibi mektup yazmayi ben de severim. hatta komik bir sekilde teknoloji'ye artik ne kadar tepki gosterse bile yeni zelanda'ya gitmeden once annem pakistan'dan bana mektubunu fakslamisti. cok duygulanmistim. pakistan'dan mektup yollandigi zaman gidecegi yere varamayabilir... ama yazilan mektuplar pakistandaki adrese gider. ne komik.

benim kendisine yazdigim mektuplari sakliyor ve icine koydugum resimleri de scrapbook yapti. ben o resimleri ve yazdiklarimi unutmusum ama annem okudugu kitabi nasil unutmazsa mektuplari da unutmuyor. ne hos.

simdi de mektup yazmayi cok seviyorum. hatta hava yaratirim. o aksam şarap acarim, nostaljik muzik koyarim ve yazacagim kisilerinin zaten listesini yapmisim, bir kac saat mektup yazarim. mektubu renkli kalemlerle süslerim, resimlerden collagelar yapip yapistiririm, zarfini da süslerim. bu kücüklüğümden beri varmiş ki farkinda değildim. taa ilk okulda kuzenlerime yazdigim mektuplar civil civil.

iste bu hafta sonu mektup yazmak icin ideal diyorum. ankaradayim, haziran'in getirecegi arkadas trafiginden once dinlenme hafta sonu kendim icin ilan etmis durumdayim. herkese guzel bir hafta sonu diliyorum tofugrup arkadaslaaar!

22 Mayıs 2007 Salı

İstanbul'dan bir mail

Sevgili Tofucanlar
*
Umarim hayat ve bahar oralarda da guzeldir, eminim buradan daha da guzeldir... Siteyi zaman zaman takip ediyorum, gittikce guzellesiyor... oturuyor... elinize saglik
*
Nilambaraya da mail attim, korktum aman dedim Nilambara kitabi arkadaslarina onerdigine pisman mi oldu ne ses soluk yok...
sevgiyle kalin
*
Bora Ercan
Hariom Yoga Merkezi
http://www.yogahariom.com/

21 Mayıs 2007 Pazartesi

Sherlock Holmes


Sevgili Tofucan'lar,sizlerle bir sıkıntımı paylaşmam lazım. Ben sıkı kitap okurum, kitap okumak benim için, boş zaman meşgalesi olmadı hiçbir zaman. Yelpazem geniştir,en çok satan kitaplar dışında her türlüsünü okurum. Takip ettiğim yazarlar vardır,bütün kitaplarını okumuşumdur. Takip ettiğm ödüller vardır, kazanan kitaplar yetmez,yazarın diğer kitaplarınıda okurum.


Düzenli okuduğum,edebiyat dergileri vardır.Bu iş benim ciddi hobimdir,hemde ilkokuldan beri. Kitap okuma ritüellerim vardır.Bitiriş tarihimi yazarım muhakkak, güzel cümleleri işaretlerim, bilmediğim kelimelerin anlamını bulup not alırım, kitapla ilgili eleştirisel notlar alırım......


Her ay muhakkak kitap alırım. Mevsimsel kitap tercihleri yaparım.Yazın daha hafif okurum, kışa ağırları bırakırım.Bazı kitaplar zorlar beni,ama inat ederim bitiririm, sonrasında tekrar tekrar okuduğum kitaplardan birini okurum.


Son dönemlerde,kitap okuyamıyorum. Başucumda Sherlock Holmes duruyor, o benim kafa boşaltma kitabımdır yoğun okuma dönemlerimden sonra yüzünce kez okuduğum kitabı yüzbirinci kez okurum.Cümleleri ezbere bilirim,düşünmeden okurum. Neden seviyorum bilmiyorum Sherlock Holmes seni?


Her ay duruma göre üç dört kitap okurum,okurdum . Artık kitap okuyamıyorum, acilen çözüm önerilerine ihtiyacım var.Tofucanlarım benden çözüm önerilerinizi esirgemeyin.


Beto

alice harikalar diyarında 3


en çokda mavi rengi seviyorum
tamam
yeşilide severim
ama
mavi
gönlüm sende durumum var
eve buzdolabı alırken düşünmüştüm
bunun parlement mavisi
varmıdır diye
kırmızıyla aramdaki
soğukluğun sebebini bilmiyorum
çok iddialı
bir türlü uyum sağlayamıyorum
renk ayrımı yapmak
ırk ayrımı yapmak gibimi
yoksa
genetik olarak kodlanmışmı
yoksa çocukken
çok mu kırmızı giymişim....
neyse
sarı meyvelerin güzel kokularına
olan saygımdan
sarı ve tonlarına
ses etmem - gülümserim
birde
olsada olur
olmasada olur renkler var
hardal rengi - mürdüm eriği rengi gibi
esas söylemek istediğim
şu
süperstar olamayacağıma göre
mavi rengi sevdiğime göre
denizlerde mavi olduğuna göre
acaba
deniz kızı mı olsam

17 Mayıs 2007 Perşembe

Yeni Üyemiz

Sevgili Tofucanlar
izninizle, Gulçin'i yazar listesine almak istiyorum ve onu burdan tofu gruba davet ediyorum. Aylardır bıkmadan hepimizin yazılarını takip ediyor, yorumlar yazıyor ve bizi hiç yalniz bırakmıyor.Bizim için sadece yorum yapan biri değil, tanıdığımız da bir sima oldu Gulçin.. Onu anonim yaptığı yorumlarıyla değil, hepimiz gibi ismiyle yorum yaparken görmek istiyorum ve Gulçin'in tofu için yazacak çok şeyleri de olduğunu hissediyorum. Tofu onunla beraber daha da renklenecek, hareketlenecek... Gülçin, tofugrup@gmail.com adresine blog sutununa koymam için bir resmini ve üyeliğini onaylatmam için e mail adresini yollarmısın.. valla ikametgah kağıdı istemiyoruz. Bir de kredi kartından bir birim sevgi çekeceğiz... o zaman üyeliğin tam onaylanacak...:)
-
Şimdiye kadar bizi yalnız bırakmadığın için gecikmiş bir teşekkür yolluyorum sana kendi adıma ve seni de bu grupta yazar olarak görmeyi çok istiyorum...
biliyorum ki tofucanlarda seni comment kısmında hoşgeldinleriyle karşılayacak...
ee hoşgeldin Gulçin.. yada 10.tofucan ....?
davetimizi kabul eder misin?

15 Mayıs 2007 Salı

Neyin olmasını iple çekiyorsun?



Neyin olmasını iple çekmiyorum ki... Herşey olsun da.... İyi birşeyler olsun.. Hayırlı olsun..Yüzümü güldürsün.. Mutlu etsin...”Ohh bee” dedirtsin..

Aslında herşey yolunda... Hayat kendi rutininde güzelce akıyor.. Bende ne akıntıya ters kulaç atıp direniyorum.Ne de kulaçlarımı daha hızlı atıp, yoruyorum kendimi varmak istediğim yere... Akıyorum hayatla.. Bazen döne döne.. Bazen sırt üstü yata yata akışa bırakıp kendimi.. bazen dalgalarla oynayarak... Bazen önüme çıkan engellerden kendimi sıyıra sıyıra....Geçerken çevreye de bakınıyorum. Önümden geçen manzaralara, akışa kapılırken çevremde gördüğüm insanlara....”Merhaba herşey harika” dediğimde oluyor...”Bırak o dalı” dediğimde...

Kendime de diyorum bunları... Bazen zaman duruyor, ben içinden geçiyorum..

Neyin olmasını iple çekiyorsun? diye sordu bugün evren bana bir gazete köşesinden... Yazılanı okumadım alt başlıklarda... Ama soru aklımda kaldı.. Neyin olmasını istiyordum sahi? Neyi iple çekiyordum olsun diye?

Annemin arkadaşı, aylar önce bir yahudi yortusu vermiş anneme.. Bu yortu ilginç bir adetmiş. Annem arkadaşından yortunun 4 eşit parçasından birini alıyor, süt ve şekerle kariştirip, malzemeyi çoğaltıyor, sonra malzemeyi 4’e bölüp, 3’nü dağıtıyor. Kendinde kalanıda pişirip, dileğini söyleyerek yiyorsun. Adet böyleymiş. Şans bu ya, dörtte birlik kısmınıda bana verdi annem.. Bende usulu yerine getirdim.. Yortuyu şekerle, sütle büyüttüm, dileği olabilecek yakınlarıma kendi payımdan dağıttım.. Fakat bana kalan kısmını pişirip, yemeğe geldiğinde durakladım. Güçlü ile yortu kekimiz önünde aile meclisini toplayıp, dileğimiz ne olsun diye oturup düşündük uzunca... Ne dileyelim?.. O birşey dedi,vazgeçti.. Ben birşey diledim kararsız kaldım.. Ne zor birşeydi insanın dileklerini kesinleştirmesi.. Ola ki karşımıza sihirli bir peri çıksa, dileyin benden ne dilerseniz dese kalakalacagiz.. Yortumuzu “ailemize ve bize sağlık versin” diye yedik bir güzel.. Sağlıklı olmak en önemlisiydi çünkü belki de.. Sonra diğer dilekzadelere sordum benim onlara dağıttığım yortularını yapıp yemiş olan... Onlarda aynı durumda kalmışlar. Ne dileyeceklerini kestiremeden, sağlık mutluluk dilemişler güzelce...

Neyin olmasını iple çekiyoruz bilmiyoruz.. Ama bir sürü güzel şey hayatımızda olsun da istiyoruz işte... Birisi sorduğunda haybeden dilenecek bir sürü şey geçiyor aklımızdan da, gerçekten bu soruyu ciddi ciddi olur gözüyle cevap vermemiz gerektiğinde kalakalıyoruz böyle..

Siz benim konumumda değilseniz, şanslı insanlardansınız gözümde.. En yakın zamanda sihirli perinin karşınıza çıkmasını diliyorum sizin adınıza..

Şu günlerde dilemek- neyi istemek ile düşünceler içindeyim. Kendime mini bir defter aldım. Sihirli peri karşıma çıkmadan yada iç sesim “ neyin olmasını iple çekiyorsun” diye tekrar sormadan kocaman bir listem olacak gibi..Yolda, arabada, yemek yaparken, uykuda gördüğüm rüyadan kalkıp defterime minik notlar alıyorum.. Bu beni rahatlatıyor artık. İstemeyi öğreniyorum.. Meğer aslında ne çok şeyi istemediğimi ama kesin kararlar vermediğim için hayatima soktuğumu görüyorum şimdi..

Dilek defterime yazdıkça kendimi kısa süreli bir hazırlanma uykusunda hissediyorum.. Bu sürede diledikçe mutlu oluyorum.. Rüya gibi huzur veriyor,dinlendiriyor.. Kararsız değilim, kesin ve netim artık... Uyandığımda dilek perisi karşısında kararlı bir şekilde “evet bunu istiyorum” diyebileceğim ..


Hepinizin bunun için hazırlıklı olmasını dilerim... Melekler şu sıra hoş suprizler yapıyor. Evren tesadüfleri peşpeşe çıkarıyor karşımıza...


siz de sorun kendinize " hayatınızda neyin olmasını iple çekiyorsunuz?"..

10 Mayıs 2007 Perşembe

DÜŞLERİMDEKİ YAŞAM - 2


İçimdeki benle sohbetimiz devam ediyor... bir bölüm daha...



Sevgili dostlar, bu mesajımız pekçoklarınız için şaşırtıcı ve pekçoklarınız için de bilinen gerçekler olsa da hepinizi yakından ilgilendiren, tekrar hatırlamanız gereken ilahi sırlar içermekte ve bunlar sizlerin geleceğinizi belirlemekte önemli rol oynayacak konulardır.

Sizler daima bu dünya için bu dünyada oluşturduğunuz kurallara saplanarak yaşamayı seçtiniz. Artık bu kuralların değişmesini, eski sistemlerin atılarak yeni sistemlerin yerine konmasını gerektiren zamanlar geldi.

Yaşam sisteminizi değiştirmenize gerek yok ve bu değişiklikleri yaparken herşeyi altüst etmenize de gerek yok. Sadece düşünce yapınızı, bakış açınızı değiştirmeniz yeterli. Artık, birbirinizle yarışma zamanı değil, birbirinize yol verme zamanı. Her verdiğiniz yol her açtığınız kapı her yeni pencere sadece sizin değil herkesin vizyonu olacağından yeni düşüncelere yeni yapılanmalara açık olun.
Reddetmeyin, yorumlamayın ve sadece izleyin, bekleyin zamanın getireceklerini ve sabredin.
Sadece tüm yeniliklere açık bir şekilde beklemeniz bu dönemin en önemli adımı. İlk adımı atmayı başardığınızda, yeni adımlar ardı ardına gelecek. Ne yapmanız gerektiğini zaten bileceksiniz, sadece zihninizi açık tutun ve iç sesinize kulak verin.

Zaman artık mantığınızın değil yüreğinizin sesini dinleme zamanı. Ne olması gerekiyorsa o olacak, sizlere her türlü bilgiyi her türlü davranış modelini aktaracak olan genetik yapılanmanız yenilendi, tamamlanmak üzere. Zaten artık isteseniz de istemeseniz de yeni modellere hazırsınız, tek yapmanız gereken eski düşünce kalıplarınızı bırakmanız. O kalıplar yeni genetik modeliniz ile uyumlu değil ve sadece sizi yorar, olacakları yaşayacaklarınızı engellemez. Sadece, sabır ile beklemeyi gerektiren pencereye geçmeniz yeterli.

Bu içgüdülerle yaşam gibi görünen yeni model aslında sizlerin olması gereken doğal haliniz. İçgüdülerinizi dinleyin, sadece hissettiğinizi sizi mutlu edeni yapin ama bir şartla... bunu yaparken içinizdeki sevgi ve yardımlaşma duygusunu daima açık tutun ve besleyin... Artık, bencil olmak değil toplumsal düşünmek zorundasınız. Biliyorsunuz ki, sizin düşünce yapınızın ve davranış şeklinizin toplumsal model üzerinde çok önemli etkisi var. Sadece kendi yaşam şeklinizi belirlemiyor, toplumsal yapıyı da etkiliyorsunuz.

Sizlerle konuştuğumuz konular zaman zaman kafanızı karıştırsa da göreceksiniz ki ilk adımı attığınızda gelecek olan her adım herşeyi daha da netleştirecek ve zihniniz temizlendikçe, açıldıkça herşey daha da netleşecek ve anlaşılmaz olanlar anlaşılır olacak.

Yeniliklere açık olun ve her yeni konuyu her yeni olayı, yargılamadan, redetmeden izleyin, kabul etmek zorunluluğunuz olmadığını unutmayın ancak redetmek lüksünüz olmadığını da unutmayın, sadece tarafsızca yorum yapmadan saygı ile izleyin. Pekçoğunuz biliyorsunuz ve bilmek istemeyenleriniz de artık kabul edecekler ki, herkes her konuda aynı düşüncede, aynı fikirde olmak zorunda değil, ama herkes herkese saygı duymak zorunda ve yeni yaşam modelinizin en önemli adımı ise herkes herkesi koşulsuzca sevmek zorunda. Saygı ve sevginizi anlamanızın ve göstermenizin en kolay yolu ise, sonuç beklemeden birbirinize yardımcı olmanız ve yol vermeniz. Teşekkür almak için yaşamıyorsunuz, hedefinize varmak için yaşıyorsunuz ve bu hedefe ilerlerken takdir beklemeniz ya da yergilere üzülmeniz sadece sizi yavaşlatır ve unutmayın ki sizin yavaşlamanız toplumun yavaşlaması demektir.

Takdirler ve yergiler, eski yaşam kalıplarının en belirleyici faktörleridir. Hepiniz bu faktörlere göre düzenlediniz davranış ve yaşam biçimlerinizi, hep başkalarının takdir ve yergileri ışığınız oldu. Oysa, artık tek ölçünüz var, kendinizi mutlu ve hafif hissetiğiniz şey doğrudur. Sizi mutsuz edeceğine inandığınız yapmak istemediğiniz şey yapmamanız gerekendir. En önemli ölçünüz içinizde hissettiğiniz mutluluk ve huzur duygusu. Yeni modele uyum sağlamanın, yeni modeli yaşamanın en önemli ölçüsü daima önünüzdeki ışık olsun. Başkalarının memnuniyeti ya da aksi ölçünüz değil engelinizdir. Sizin memnuniyetiniz ise elinizdeki anahtarınızdır yeni yaşamınızda yeni kapılarınızın açılması için...

Pekçok önemli yaşam sırrı içeren bu mesaja iyi kulak verin. Bunları zaten biliyordunuz ve yüzyıllarca bunlar sizlerin önünüze birşekilde çıkarıldı ancak bildiniz uygulamadınız, kulak asmadınız, basit dediniz, önemsemediniz geçtiniz. Oysa bu basit gerçekler olması gereken yaşam modelinizin çok önemli anahtarlarıdır. Bu basit ancak büyük anahtarları artık kullanmak üzere alın ellerinize ve uygulayın.

Yeni yaşam modelinizde daima yardımcı olmak üzere yanınızda olduğumuzu unutmayın. İstediğiniz heran sakin bir zihinle, sevgi ve saygımızı birbirimize sunmak üzere bizi yardıma çağırabilirsiniz. İhtiyacınız olan heran bize seslenebilirsiniz. Unutmayın ki, bizler size yardım etmeye daima hazırız ancak siz talep etmelisiniz.

18.07.2006

8 Mayıs 2007 Salı

fotograflar


national geographic'te fotografci olmak isterdim. gezeyim ve ayni zamanda fotograf cekeyim. hatta amerikadayken fotografcilik kursuna gitmistim ve 3 ay bir cok teknik ogrendik. kendi minik makinada yapabildigimiz kadar yapiyoruz artik iste. fotograf koleksiyonum ve anilarim cok fazla. turkiye'ye geldigim ilk ayda tek bavulumda sadece giyim ivir zivirlar vardi. donmeyecegim gittikce kesinlesince floridadaki depomdan muzik CDlerimi ve fotograf arsivlerimi istedim. megersem her tasinmada fotograflarimi aliyormusum ve bu sefer unutmusum.

fotografsiz yasamak zormus. o aylarda kimligimi belirleyen fotograflar olmadigi zaman zorlandim ama bu yeni anilar yaratmak icin motivasyon oldu. pakistan'a gittim, dalaman cay'da rafting yaptim, eren'le tanistim, likya yolu yuruduk... yine fotograf arsivleri olusturmaya baslamistim. ha pakistan'a gittigimde yuzlerce bebeklik ve cocukluk fotograflarimi aldim ve tarihlerine gore organize ettim. benim bir kac haftami almisti, yani fotograf toplama krizine girmistim galiba

eski fotograf kitaplarim geldi, yeni albumler olgunlasmaya basladi ve arada bir bakardim. 5 senelik ve ondan once cekilen resimler rafimda. bir kac aydir cektigim fotograflari yerlestirdikten sonrada bakmiyorum. ne oldu diye dusundum. ve anladigim kadariyla ozlem hissettigim zaman bakiyordum resimlere. simdi ise olanlari yasayip, arkada birakiyorum. her an her gun her hafta dolu dolu geciyor ve arkaya bakma nedenim yok. varsa da geriye bakip simdiki durumumu degerlendirme amacli olur ki bunu fazla yaparsam bunalima girerim :))

her sene de bi tane vesikalik cektiririm ama:) bakarim neler degismis yuzumdeki ifade dahil olmak uzere o sene o zaman icinde benim kisiligim nasil etkilenmis....

SÜPERSTAR ....

sabah
işe gelirken düşündümde
süperstar mı olsam acaba
bünyeye uyar mı
kaldırabilirmiyim
şöyle
ajda pekkan la - paris hilton arası
birşey
her tarafıma estetik
ameliyatlar yaptırsam
aynaya baktığımda
kendim bile kendimi
tanımasam
acaba
göbek estetiği diye birşey var mı
varsa
ondanda yaptırırım
sesim nasıl acaba
şarkı söyleyebilirmiyim
sanatın hangi dallarında
süperstar olunur ki
hani
sesim uygun değilse...
oyunculuk zor
onu yapamam
yoksa
süperstar olunmaz
süperstar doğulur
lafı doğrumudur
ne yapalım
o zaman megastar olurum
daha iyi
megastarlar
estetikte yaptırmıyor
tarkan doğal birisi
acaba
başka ülkelerde durum nasıl
bizde bir tane süper
bir tane mega star var
iki tane olmuyor mu
olursa
süperstar II diyemi bahsedilir
bu karışık bir konu
zorlandım
galiba
en iyisi yemek pişirmeye
devam etmek
eeee
aysel gürel in durumu ne
o star değil mi

berrin

7 Mayıs 2007 Pazartesi

Organizasyon

Tofucanlar

hazır havalar ısınmış, kanımız kaynamaya başlamışken ,26 mayıs Cumartesi günü bir organizasyon düzenleyelim istiyorum.Hepimiz ve bizimle gelmesini istediğimiz yakınlarımızı da alıp, bir minubüs kiralayıp Beypazarı'na gidelim mi?

Beypazarı festivali 2 haziranda, o gün çok kalabalık olacağını düşündüğüm için, 26 mayıs daha iyi bir tarih diye düşündüm.

Tarihi Taş mektepte; el yapımı tarhana çorbasının tadına bakar, taş fırınlarda pişirilerek yine özel güveç kaplarında ikram edilen güvecini dener, parmak kalınlığında damarsız ve ince kara üzüm yaprağına sarılan etli dolmasından yer, üstüne 80 kat ince yufkadan hazırlanan baklava ve yöresel tatlısı olan höşmelimiyi tadarız. Dönerken de fırından beypazarı kurusu alıp, döneriz evimize.... Berrin ve Ben, bol bol fotograf cekeriz arnavut kaldırımlı tarih kokan sokaklarda... Can, tarihi evleri resmeder belki etkilenip... Hepimiz gümüşçüler çarşısından yüzüklere, kolyelere boğuluruz?

Bu geziye hepimiz beraber gidebilsek, çok hoş olmaz mı? Ne dersiniz? Uygun musunuz?

Not: Dolmuşta şarkı söylemek, göbek atmak ve şöförü rahatsız etmek yasaktır.

TESEKKURLER







Dün çok hoş, sakin keyifli bir gün geçirdi Tofucanlar Nilambara'nın evinde .....


Ve ilk kez Ankara'da bulunan tofucanlar tüm kadro halinde biraraya gelmeyi basardi...
Enerjisiyle hepimizi bir araya getiren Nilambara'ya tesekkür etmek istedim...
Ayrıca Sevgili editörümüz bize cok güzel bir sürpriz yapmış ve hepimizin fotoğraflarını 1. sayfaya koymuş.....


Sevgi, hoşgörü ve emeğimizle bütünü koruyacağımıza inaniyorum....

Sevgilerimle,

Brajabanita
Özgür Martı

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Yeni bir ritüel istermisiniz... :)

Gene stoktan bir yazı... Meltem Santur ve Aydın Durdu'nun hazırladıkları "Hıdrellez" ile ilgili çok hoş bir yazı... Kendilerini tanımıyorum ama tanıyıp "ellerinize, yüreklerinize sağlık" demek isterdim.

Hızır ve İlyas Peygamberlerin biraraya geldiği saatlerin hepimize bolluk, bereket, şans getirmesi dileğimle... :)

HIDRELLEZ

Hıdrellezden bir gün önce oruç tutulur. Bu uygulama kendine sıkıntı, çile çektirme ve canlılıga geçici bir dönem ara vermedir. Bu yolla yasamın sona erisiyle bir baska deyisle kısın sona ermesiyle, gelecek dönem yani bahar için güven saglanmaktadır.

Hıdrellez öncesi yapılan uygulamalar karsılama niteliginde olanlardır. Ev temizligi boya-badananın yapılması, ev çevresinin düzeltilmesi günler öncesinden baslamaktadır. Yeni giysilerin ayarlanması da bir diger hazırlıktır.

Hıdrellez günü, yapılan bütün yemeklerin sifalı olduguna inanilır ve herkesin bu yemeklerden yemesine özen gösterilir. Ne kadar çok yiyecek hazırlanırsa o senenin bereket ve bolluk içinde geçecegine olan inanç nedeniyle fazla miktarda yiyecek hazırlanır. “Agız tadı bozulmasın” dilegiyle tatlı, “bütün yıl boyunca sevenlerin sarılması” dilegiyle sarma, “ambarların dolması” dilegi ile de dolma yapılır. Bunlar Hıdrellezin baslıca yiyecekleridir.”S” harfiyle baslayan yiyeceklerin bolluk ve bereket getirecegine inanılır. Ayrıca Hızır’ın “S” harfiyle baslayan
yiyecekleri çok sevdigine de inanılmaktadır. Hızır’ın kendilerine de ugramasını saglamak amacıyla Hıdrellez sofrasından süt, sogan, sarımsak, salep, sarma, simit, sütlaç olmak üzere yedi çesit yiyecek eksik edilmez. Yesil sebzelerden de kırk çesit toplanıp yendiginde sifa getirecegine inanılır. Yesil sebze ve bitkilerin yenilmesi tabiatın yeniden canlanmasıyla paralellik göstermektedir.

Hızır ile Ilyas’ın birlestigi saatlerin insanlara bolluk, bereket, sans getirdigine inanılır. Hızır’ın yesillik ve temiz yerlere geldigine inanıldıgından Hıdrellez günü toplantıları daima agaçlık, yesillik ve su bulunan yerlerde yapılır. Türbe olan yerler de kutlama yerleri arasındadır.

Hızır’ın buralarda dolastıgına inanılır. 5 Mayısı 6 Mayısa baglayan gece Hızır’ın iyilik, mutluluk dagıtacagı, sorunları olanlara yardım edecegi inancı birtakım uygulamaları da beraberinde getirir. Bazı sorunların çözümü için yardım istemek, dileklerde bulunmak en yaygın davranıslardır. Yine bu gecede gelecege yönelik bilgiler elde edilebilecegine inanılmaktadır. Hıdrellez geleneklerinin temelini olusturan sifa - saglık, mal-mülk ve servet, bereket-bolluk, kısmet ve sans talebine yönelik uygulamalardan birkaç örnek verelim:
Bereket - Bolluk Talebine Yönelik Uygulamalar :
- Evdeki yiyecek çuvallarının agzı açılır.
- Evlere yesil dallar asılır.
- Sabah erkenden bitkilerin üzerindeki çiglerden toplanarak sütün içerisine bir iki kasık konur. Mayasız sütün yogurda dönüsmesi“Hızır’ın gelmesi”, “elini degdirmesi” seklinde yorumlanmaktadır. Yogurt tutmus ise o gün ugurlu sayılır.
- Toplanan çiglerin bir kısmıyla da mayasız hamur yogrulur. Ertesi sabah hamur mayalanmıssa Hızır’ın gelisinin kanıtı olarak kabul edilir.
- Yiyecek kaplarının agzı açık bırakılır.
-Cüzdan ve çantaların agzı açık bırakılır.
-Dolap kapakları ve çekmeceler açık bırakılır.
- Un tahtasına un elenir, ertesi sabah unun üzerinde iz varsa Hızır’ın üzerinden geçtigine, evden bolluk, bereketin eksik olmayacagına inanılır.

Sifa - Saglık Talebine Yönelik Uygulamalar:
- Çocuk sahibi olmak isteyenler gül dalına bez besik yapıp içine oyuncak bebek bırakırlar.
- 5 Mayıs gecesinin en yaygın uygulamalarından birisi de atesin üzerinden atlamadır. Atesten atlama yaz mevsimine çıkılmasını kolaylastırdıgı gibi insanların günahlarından arınarak hafiflik kazanmasını saglamaktadır. Bu uygulama arınmadır. Canlılıgı, tehlikeye düsürecek kötülüklerden temizleyip kurtarmak.

Kısmet - Sans Talebine Yönelik Uygulamalar :
- 5 Mayıs gecesi dilegi olanlar için taze soganın iki yapragı uçlarından esit olarak kesilir. Uçlardan birisine iplik baglanıp dilek tutulur. Ertesi gün iplik baglanan yaprak uzamıssa tutulan dilegin gerçeklesecegine inanılır.
- “Niyet Çömlegi” hazırlanır. 5 Mayıs günü bir çömlegin içine bekar kızlardan toplanan yüzük, kolye, boncuklar vb. konur. Çömlegin içerisi su ile doldurulur. Çömlegin agzına yesillik konur, üzeri kırmızı yemeni ile örtülüp, bir kilit ile kilitlenir ve bir gül agacının dibine saklanır. Ertesi
sabah kızlar toplanırlar. Çömlegin basına genç bir kız oturtulur. Kısmetinin açılması dilegi ile kilit kızın basında açıldiktan sonra sıra ile maniler söylenerek çömlekten esyalar çıkarılır.

Ceviz içi mülayim
Sastım kime varayım
Su karsıki konaga
Ben de gelin olayım
Ince idim üzüldüm
Al ipege dizildim
Ister al ister alma
Ben alnına yazıldım

Yapılan bu törenin kızların kısmetlerini açmada etkili oldugu düsüncesi, bitki ruhunun, yasam üzerinde de hızlandırıcı ve bereketlendirici bir etkiye sahip oldugu inancıyla açıklanabilir.

Mal - Mülk Talebine Yönelik Uygulamalar :
- Ev sahibi olmak isteyenler gül dalının altına ev maketi yaparlar.
- Para sahibi olmak isteyenler gül dalına para baglarlar.
Hıdrellez günü halk tarafından Hıdrellez gününe özgü bazı davranıs kalıpları ve uygulamalar da bulunmaktadır,
- Hıdrellez sabahı gün dogmadan kalkılması gerekir. Geç kalkanların kısmetlerinin o sene boyunca kapalı olacagına inanılır. Sokak kapılarına paslı teneke asılarak geç kalkanlar kınanır.
- Su kenarlarında genç erkekler, kızların kısmetlerini açmak için sögüt dalı ile sırtlarına vurur.
- Gün dogmadan yazılan dilekler nehire veya suya atılırsa dileklerin kabul edilecegine inanılır.
- Bugün is yapılmaz.
- Sabah erkenden çimenlerin üzerinden yuvarlanılır, böylece saglıklı olunacagına inanılır.
- Bugün salıncakta sallanılırsa hastalıklardan arınıldıgına, günahların döküldügüne inanılır.

Insan-doga mücadelesi sürecinde avcı-toplayıcı topluluklardan günümüz sanayi toplumuna degin, bilginin-teknigin yetersiz kaldıgı her asamada basvuru kaynakları hep aynı olmustur. Biçimsel özgünlükler; çagına, toplumuna, çevresine göre farklılıklar gösterirken, içerik aslında hep aynı kalmıstır. Yedibin yıllık Ur sehrinde kuraklıga karsı alınan önlemler ile 21.yy. Istanbul’undaki çözüm önerilerinden birisi (yagmur duası) arasında aslında bir degisiklik yoktur.
Olaganüstü bir varlıgın veya varlıkların kurtarıcı olması ve çare olması dilegi insanlık tarihiyle yasıt olgulardan belki de en önemlisidir. Halk arasında Hızır aynı zamanda Veli’dir. Insanlıgın toplumsallasma sürecinde dinin bir siyasal kültür oldugu ve doga-insan, insan-insan
iliskilerinin de bu süreçten ayrı tutulamayacagı gözardı edilemeyecek olgulardır. Dinlerin bir baska referans kaynagı olarak gösterilen mitsel anlatımlar ise Hıdrellez gibi kompleks törenlerde belirginlesmektedir.

Yeniden yaratılıs, kutsal kisilikleriyle koruyucu toplum kahramanları hep var olagelmistir. Hızır ve Ilyas ise peygamberliklerinin geregi olarak toplumu koruyucu, kollayıcı güçlerini günümüz Anadolu kırsalında sürdürmektedirler.

Hazirlayanlar: Meltem SANTUR, Aydın DURDU

Hızır (HAS) ın sadece S harfiyle başlayan yiyecekleri değil, adı S harfiyle başlayan insanları da çok sevdiğini, takdir ettiğini, herkese örnek gösterdiğini ve şansını açık tutup sık sık beklenmedik hoş sürprizlerle taltif ettiğini biliyor muydunuz?

(pazar günü bize geldiğinizde hepinizin adı S ile başlayacak, bilginize :))
Silambara...)
Not: Fotoğraflar, "Hıdrellez-2006 / Ahırkapı Sokak Şenlikleri"nden...

1 Mayıs 2007 Salı

Bir Kavak Ağacı

Bir kavak ağacı vardı sokağın bir ucunda... Yokuş aşağıya inen dar sokağın sol yakasında.. Yaşı 50 lerin çok üstündeydi.Yanındaki cılız kavak ağacıyla dostlukları da bir o kadardı sanırım.. Dikildiği zamanlar, yokuşun iki yanında, kendi boyuna eş büyük apartmanlar yoktu henüz..2 katlı –geniş balkonlu, yüksek tavanlı Ankara evlerinin yanı başına, sokağı ağaçlandırma çalışmaları sırasında dikilmişti yıllar yıllar önce... Ankara’nın en güzel sokaklarından biriydi sokağı.. Ne şanslıydı ki o sokağın çocukları, kollarını ona kavuşturup saklambaçlar oynamış, yanında ki duvara oturup çekirdekler çitlemiş, sokakta tek kale maç molalarında onlara gölgelik etmişti..Şimdi o çocuklar büyümüş, evlenmiş barklanmıştı... Evler değişmiş, yollar değişmiş, komşular göçmüş, bir tek o kalmıştı aynı yerinde... Şansına, o da yerinden edilmemişti..Tüm yol boyunca en derinden kök salmış, dallarını evlerin çatılarını görebileceği kadar yukarılara büyütmüştü... Ankara’nın en güzel manzarasının tadını çıkarıyordu şimdi...Çocuklar gövdesine sarılıp saklambaç oynamıyordu artık..Artık arabalar vardı çünkü hızla geçen ve yolun iki yanını kaplayan ... Yokuş aşağıya hızla kendini kaptıran yada dip dibe park etmiş arabalar, gün içinde biri çıkan diğeri arka arka parkeden... O, artık gökyüzüne doğru yaşamının ve manzaraya bakan dallarının keyfini sürüyordu ..Güneş’in batışı vardı bir de anlatılmaz olan.. Hani güneş mi doğmuş, gece mi olmuş, gün mü ağarmış koşturmaca da çoğu insanın unuttuğu....Ama o ve arkadaşı cılız kavak ağacı her gün aynı saatte doya doya tadını çıkarırlardı bu anların ....İki bina arasına sıkışmamış, önlerindeki açıklıktan her akşam güneşi uğurlama şansına erişen şanslı ağaçlardı ..Biliyorlardı..

Tüm gün, arabalar geçer, insanlar yokuştan aşağıya salınır, bir diğeri yokuştan yukarı çıkarken gölgelerinde soluklanırmış, ışıklar yanar, sesler çoğalır, sesler azalırmış.. ve koşuşturma devam etse de, güneş gündüzü yanına alıp,geceye sırasını verme zamanı gelmiş. ...

Bir rüzgar esmiş.Dallarındaki yapraklar, bir yana savrulmuş rüzgar ile aynı ritimle..Yanındaki cılız arkadaşına seslenmiş “ heyy güneş batıyor izliyor musun”....Arkadaşı da rüzgarla beraber ona sesini ulaştırmış..” evet dostum, harika bir manzara yine”....Haylaz güvercin, yüksek dallardan birine konmuş..Selamlamış onu ve soluklanmak için durmuş... Rüzgar esmiş en edalısından bir o yana, bir bu yana...Yapraklar mırıldanmış... Kavak ağacı, batan güneşe bakıp gülümseyerek teşekkür etmiş.. Aydınlattığı gün için, gövdesini ısıttığı, yapraklarını parlattığı için.... Rüzgar esmiş mırıl mırıl bir diğer yana... Yapraklar da mırıldanmış onunla... Güvercin, kanatlarını açmış, kavak ağacının dalından, batan güneşe doğru kaybolmuş manzarada sonra...Bir araba geçmiş sokakta, bir kadın çıkmış balkona, bir ışık yanmış mutfakta... Kavak ağacı, toprağın altındaki kökleriyle gerinmiş önce – sonra sarılmış tutunduğu ve beslendiği toprağa sıkıca...Sağlıklı gövdesi ve parlak yapraklarıyla son kez selam vermiş biten güne ve giden güneşine....Sonra, gökyüzüne uzayan dalları ve heybetiyle umutlarına ve hayallerine doğru uzanmış uzanmış iyice.. Geceyi ve yıldızları karşılamadan bir-kaç saat uyumaya karar vermiş.

Rüzgar ninni olmuş, yaprakları eşlik etmiş ona, gökyüzünün hüzünlü mavisi üstünü örttmüş ılıkça.... Kutup yıldızı parıldamış, yolculamış onu karınca dolu tatlı rüyasına... Sonra bir rüzgar esmiş. Dallarındaki yapraklar savrulmuş..bir o yana...bir bu yana...